Mukteda Sadr, 5 aylık bir kayıp devresinden sonra, yine Kufe’de ortaya çıktı ve Cuma hutbesi okudu. Galiba Şiî liderler inançları gereği gaybubet haliyle çok içli dışlı. Hayat tarzı haline getirmişler. Genelde gaybubet halinde yaşıyorlar. Tabiî ki bu hususta Molla Ömer, Bin Ladin gibileri saymazsak. Bu anlamda, Şia içinde yaşayan kayıplar var. ‘Onikinci imam’ Mehdi bunlardan birisi. Samarra’da kaybolmasının üzerinden bin kusur yıl geçti, ama hâlâ yaşadığına inanılıyor. O bir tarafa, ama Lübnan’da kayıp imam Musa Sadr’ın da başına Libya’da böyle bir hal geldi. Onun başına gerçekte ne geldiğini tam olarak kimseler bilmiyor. Kaddafi gibiler, ‘onu da kayıp imamlarının yanına (Mehdi) gönderdik’ diyor olabilirler. En ilginci de Ayetullah Sistani. Hiç ortalıklarda gözükmüyor. Mehdi’nin nüvvabı veya sefirleri olduğu gibi, o da aracılarıyla konuşuyor. Bu haliyle Ahmet Mansur’un dediği gibi, kayıp imamı andırıyor.
Bu bir özenti midir, vakıanın dayattığı bir zaruret midir, bilmiyoruz. En azından garip bir durum olarak nitelendirilebilir. Fakat daha da garip olan, Sadr’ın bu kayıp devresiyle ilgili taraftarlarının anlattıkları. Mukteda yanlısı Baha A’reci isimli bir milletvekili telefonla katıldığı Cezire’nin haber bülteninde Mukteda Sadr’ın 5 aydır bir yere gitmediğini, gizlenmediğini ve normal yaşantısını sürdürdüğünü ve bürosuyla evi arasında gidip geldiğini söyledi. Sunucu gibi, ben de hayretler içinde kaldım. Galiba herkesi kör ve sersem sanıyorlar. İşte bu tavır ve yaklaşımların neden Mukteda ve benzerlerine asla güvenilemeyeceğini de ortaya koyuyor. Neyin takiyye, neyin de gerçek olduğunu ayıklamak neredeyse imkânsız. Son sıralarda Muhammed Hüseyin Fadlallah gibi Şiî din adamları, Şiîlerin de işgalciler karşısında direnişe geçtiklerini söyleyip duruyorlar, ama bir tek delil sunamıyorlar. Adres gösteremiyorlar. İranlıları ve Irak’ın Şiî hükümetini kızdıran da Ahmet Mansur’un açıkça bu konuda daha ılımlı Şiî din adamlarından Cevad Halisi’yi sıkıştırması olmasıdır. Adeta ondan hesap sordu. Halisi de, Fadlallah gibi, Iraklı Şiîlerin direnişinden bahsediyor, ama buna dair bir delil sunamıyor. Onun bu yöndeki mesnetsiz sözleri de Mukteda yanlısı Baha A’reci’nin açıklamalarını andırıyor.
***
El Cezire Kanalı’nda Sadık Mehdi ile alâkalı bir dizi var. İzliyorum. ABD’nin Sudan’ın askerî diktatörü Numeyri’yi strateajik çıkarlarına uygun olduğu için desteklediğini, ama kendi hükümetlerini demokratik olduğu halde kösteklediğini hatırlattı. Amerikalıların vaktiyle kendilerini bu konuda İran ve Libya yanlısı olmakla suçladıklarını söyledi. Buna mukabil, Sadık Mehdi bu hususta kendi konumlarını şöyle savundu: “Evet, hem Libya, hem de İran’la ilişkilerimiz vardı. Ama bu ilişkiler tabi-metbu ilişkisi değil eşitlerin ilişkisiydi. Buna rağmen, ABD bizi affetmedi...” HAMAS da seçilmiş olmasına rağmen, ABD tarafından aynı muameleye maruz kalıyor. Bunlar birbirlerine benzeyen hususlar. Ama bir de benzemeyen örnek var. Bu benzemeyen örnek bir çifte standartı oluşturuyor; Maliki hükümeti.
Cuma günü, el Cezire Kanalı’nda John Negroponte’yi ‘günün buluşması/ likau’l yevm (25 Mayıs 2007, 17:30 suları)’ adlı programda dinledim. Amerikan yönetimi olarak Maliki hükümetini desteklemelerine iki gerekçe gösterdi. Şimdi Rice’ın yardımcısı olan bu adam, Halilzad’dan önce ABD’nin Bağdat Büyükelçisi idi. İrangate’den beri ABD’nin karanlık yüzünü temsil ediyor. ABD’nin Maliki hükümetini destekleme gerekçesi olarak öne sürdüğü iki husustan birisi, seçilmiş bir hükümet olması. İkincisi de, aynı hükümetin Şiî yanlısı, yani taifiyeci olduğunu onaylamasına rağmen, önünde uzlaşmaktan başka seçeneği olmadığını ve er geç bu noktaya geleceğini öngörmesi. Bu öngörüsü Maliki hükümetinin de meşruiyetini temsil ediyor!
Öyleyse burada sorulması gereken soru şu: Bu toleransı neden HAMAS’dan esirgiyorlar? Ve neden Sadık Mehdi hükümetinden esirgediler? ABD’nin Maliki hükümetine yaklaşımını Washington Post gazetesi yazarlarından David Ignatius çok güzel özetlemiş: “Amerikalılar Maliki hükümetinin çok zayıf olduğunu biliyorlar. Kitle taban desteğinin azaldığının ve taifi ve mezhepçi bir karakterinin de farkındalar. Bununla birlikte, pratikte onun alternatifi olmadığı sonucuna da ulaştılar...” İki tarafa da hayırlı uğurlu olsun.
***
Negroponte, usta bir konuşmacı. Muhatabına ser veriyor, sır vermiyor. İleri derecede de pişkin. Soru ne olursa olsun, o söyleyeceğini söylüyor. İran’ın sistematik bir şekilde Irak’ta Şiî milislerini desteklediğini ve onlara silâh ve mühimmat ikmali yaptığını ve buna dair ellerinde istihbarat bilgileri ve deliller olduğunu ve bunların rapor haline getirilmesi çalışmalarına bizzat kendisinin de katıldığını ifade etti. İran’la pazarlığın da, saldırının da masada, yani iki ucu açık olduğunu söyledi ve İran’da yapıcı olmasını beklediklerini de sözlerine ilave etti. Maliki hükümeti dünyanın en garip hükümeti. İki düşman tarafa aynı anda çifte sadakatle bağlı. İkisini nasıl birden idare ediyor, onun sırrı. Belki onu Irak bağlamında vazgeçilmez kılan özelliği de bu çifte sadakatidir. Buna mukabil, ABD de çifte sadakatini çifte standartla ödüllendiriyor. Seçildiği halde Sadık Mehdi ve İsmail Haniye’nin rüyasında göremediği desteği Maliki hükümetinden esirgemiyor. Bu neyin farkı? Okuyucuların basiret ve sağduyusuna metruk bir soru.
27.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|