Fert, aile, toplum ve insanlık olarak, en ziyade muhtaç bulunduğumuz hakikat sevgidir. Çünkü, kâinatın yaratılışının sebebi sevgidir. Atomlardan galaksilere kadar tüm unsurları birbirine bağlayan cezbe gücü de sevgidir. Ve kezâ, kâinatın santrali, merkezi olan kalp, aynı zamanda sevgi üretim merkezimizdir. Yapımız, sevmek ve sevilmek üzere dizayn edilmiştir.
Ancak, kalbimize konan hadsiz sevgi potansiyeli, ebedî bir güzelliğe sahip bir zâta yönelmek;1 ve diğer tüm sevdiklerimizi de Onun adına sevmek için verilmiş. Çünkü kalbin yaratılmasının sebebi, sevgi ve sevgilileri yaratan gerçek Sevgililer Sevgilisi’ni sevmektir. İnsanın en kıymetli hissi olan sevgi, eğer tevhid sırrı yardım etse (yani sonsuz Sevgi Sahibi’nden güç alırsa), bu küçücük insanı, kâinat kadar büyütür ve genişlik verir ve yaratılmışların nazenin bir sultanı yapar.2
Bilhassa gençler, birbirinin gözünü oymak için çırpınıyorsa ve ülke insanı kamplaşmaya yönelmişse sevgisizlik yüzündendir. Terör de, sevgisizlikten yol bularak kin, nefret, düşmanlık ve şiddet eker.
Sevgi aynı zamanda psiko-sosyal bir güç kaynağı, bir kaynaştırıcıdır. Gerçek sevgideki iksir ve güç, yabancılığı kaldırıp, en vahşî varlık ve unsurları bile bize kardeş, dost yapar. Kur’ân bu hakikati, “Allah’a iman edenler, Allah’a olan sevgileri cihetiyle daha kuvvetlidir”3 şeklinde beyan eder.
Sevgi; itaat, saygı ve kaynaşmanın da direği olduğundan ona dayanan fert, aile, toplum, eğitim ve yönetim mutlak başarıya ulaşır. Çünkü o, özgüvenin, başarının da temeli, itici gücü, ekonomik kalkınma ve ilerlemenin de dayanağıdır.
Gerçek sevgi, sevgi sebeplerini aşarak, sevgiyi ve sebeplerini de yaratanı sevmektir. Yani, her şeyi O’nun adına sevmek, O’nu hatırlamaktır. Anne-babamızı, çoluk çocuğumuzu, eşimizi, dostumuzu; peygamberler ile sahabelerini, evliyaları, ilim ehlini ve meşru olan her şeyi doyasıya severiz.
Zaten psikolojik yapımız gereği, evvelâ kendimizi, sonra akrabalarımızı, sonra milletimizi, sonra hayat sahibi diğer yaratıkları, sonra kâinatı, dünyayı sever; doyuma, mutluluğa ve müthiş bir moral gücüne ulaşırız.
Bizzat nefis ve madde hesabına, onların fani, geçici, solan yüzlerine yönelen sevgi mecazidir ve güçsüzdür. Çünkü, sevilen şeyler soldukça, çürüdükçe, yok oldukça, sevgi de tükenir, yok olur.
Hakiki sevgi ile mecazi sevgi arasındaki inceliği fark etmez, dengeyi sağlayamazsak, kalp sevgi çeşitleri adedince parçalanır; ruhumuzun dengesi bozulur, gücümüz azalır.
Her şeyi, yüce Rabbimizin Habib / Rahîm / Vedûd gibi sonsuz isim ve sıfatları hesabına seversek; sevgimizin gücü de sonsuzlaşır. O takdirde, Allah’ı tanımaktan gelen sevgi, en büyük maya ve iksir olur.4 Terörün gıdası şiddet, kin, nefret de biter. Gerçek sevgi; “sevgi parçalanmasını” da önler.
Allah, sırat-ı müstakîm denen doğru yolda olanları sever, temiz olanları sever,5 iyilik yapanları sever, merhamet edenleri sever, sevenleri sever. Dolayısıyla kendi cüz’î, basit, küçük sevgisiyle O’nun sonsuz sevgisini birleştirenler, sonsuz bir sevgiye kavuşmaz mı? Allah dostlarının güçlü olmasının sırrı budur.
Sevginin yaydığı bir enerji vardır. Gerçek veya mecazi sevgi “dalgaboyları”, muhatabın kalbinin radarına çarpar ve onun seviyesini hisseder. Sevgi, ışıktan hızlıdır. Işık, dünyayı saniyede yedi kez dolaşabiliyorsa; sevgi yedi yüz kez dolaşır ve her seferinde sahibinin sevgisine sevgi katar!
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 20.; 2- Şuâlar, s. 21.; 3- Bakara Sûresi, 165.; 4- Mektubat, s. 434.; 5- Bakara Sûresi: 222.
31.05.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|