“Milletimizin değerleri bizim değerlerimizdir. Halkımızla bütünleşeceğim. Demokrasinin işlediğini herkes görecektir. Bireysel tercihlere herkesin saygı duymasını bekliyorum. Çankaya’nın kapılarını halka açacağım…”
Bu sözleri söyleyen kişinin göbek adı “Cumhur”du. Adaylığını açıklamasının ardından ilk sözleri bu oluyordu Abdullah Gül’ün…
Ancak hiçbir şey onların istediği gibi gerçekleşmedi. Süreci iyi yönetememeleri sonucu 362 milletvekili ile 11. cumhurbaşkanını seçemediler. Neticede, 16 Mayıs’ta görev süresi dolan Ahmet Necdet Sezer 15 gündür “uzatmalı” cumhurbaşkanlığı görevini sürdürüyor.
Süreci kısaca özetlersek; Hükümet her konuda mutabakat aramaktan bahsederken, mutabakata bile ihtiyaç duymadan “kolay bir seçimle cumhurbaşkanını seçeceğiz” diye hareket ederken, son anda çıkarılan ‘ilk turda 367 yeter sayısı bulunmazsa ikinci tura geçilemez’ görüşü ile sıkıntıya girdiler. İlk turda 367 yeter sayısı bulunamadı ve CHP, konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. Gözler Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karara çevrilmişken, Türkiye aynı gece e-muhtırayla tanıştı.
Abdullah Gül, başta “Milletimizin değerleri bizim değerlerimiz” derken şimdilerde, başörtüsünü modernleştirmekten bahsetmemeye başladı. “Ben başından beri söylüyorum. Türban daha modern olabilir. Cumhurbaşkanı seçilseydim benim de, eşimin de farklı bir üslûbu olacaktı. Bu gibi hassas süreçlerde eşlerin de sorumlulukları var ve Hayrünisa Hanım da bunun bilincinde…” (Hürriyet, 29.5 2007) sözleri bize eşinin başörtüsünün yasağı ile AİHM’e yaptığı başvuruyu geri çekmesini hatırlattı. Özellikle de “hassas süreçlerdeki sorumluluklar”ı nitelemesi dikkatimizi çekti.
Erdoğan da bu konuya “Kimin estetik anlayışı ne ise, buna saygı duymak gerekir” diyerek bu tartışmaya katılmış oldu.
Hükümette “insan hakları ile ilgili kurullar ve insan hakları ile ilgili konularda eşgüdüm”den sorumlu olan Gül’ün insan hakları ihlâli olduğu konusunda herkesin üzerinde hemfikir olduğu “başörtüsü yasağı” ve meslek liselerin önündeki engellerin kalkması konusundaki yaptıkları da (!) ortada duruyor.
* * *
Cumhurbaşkanlığı tartışmalarında gelinen noktada neler oluyor?
Cumhurbaşkanı Sezer’in veto ettiği anayasa değişiklik paketinin bol kavgalı yumruklu ilk görüşmelerinin ardından, tartışmalar başlamıştı.
Önce son günlerin “flaş” ismi Yargıtay eski Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, anayasa değişikliği paketinin 367’nin altındaki bir oyla kabul edilmesi durumunda paketin Cumhurbaşkanı’na gönderilemeyeceğini vurguladı, ikinci turda 367’nin altında bir oy çıkması halinde kanunun reddedilmiş olacağını öne sürdü.
Sonra son günlerdeki gerginliğin müsebbibi Deniz Baykal, “Anayasa değişikliği yeni bir sıkıntı konusu olacak diye kaygılıyım. İktidarın böyle bir meydan okumayı göze almaması lâzım. Aklı başındaki AKP ve ANAP’lılar Perşembe günü Meclis’te fire verirler. 367’ye ulaşılmaz. Ve konu kapanır. Bunun tersi Anayasayı değiştirmekte direnmektir. O da kavgayı büyütür” dedi.
Ardından Erdoğan’ın, “Anayasa Mahkemesi kararı yargı için yüz karasıdır” sözlerine Mahkeme Başkanı Tülay Tuğcu sert bir açıklama yaparak, Başbakanın Mahkeme’yi hedef gösterdiğini iddia ederken, kendisi hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. Hem de bu açıklamayı basın toplantılarının yapıldığı salon yerine, Yüce Divan duruşmalarının yapıldığı salonda da yaptı.
Cumhurbaşkanını halkın seçmesi ve milletvekili seçimlerinin 4 yılda bir yapılması gibi düzenlemeleri içeren Anayasa değişikliği paketinin ikinci tur oylaması önceki gün Meclis Genel Kurulu’nda kabul edildi ve ikinci kez Köşk’e gönderildi. Şimdi Sezer’in 15 günü bekleyip beklemeyeceği, ya da birkaç gün içinde kararını verip vermeyeceği bekleniyor.
Ancak tartışmalar bitmiş değil. Anayasa değişikliği paketinin 2. tur oylamasında, “Milletvekili genel seçimlerinin 4 yılda bir yapılmasını” öngören 1. maddesinin 366 oyla kabul edilmesi, sadece bu maddenin mi, yoksa paketin tamamının mı halkoyuna sunulacağı, yoksa Kanadoğlu’nun dediği gibi, paketin tamamının reddedilmiş mi olacağı tartışılıyor. CHP maddeyle ilgili Anayasa Mahkemesi’ne gitmeye hazırlanıyor.
Hükümet, referandumda 120 günlük süreyi kısaltan tetlifi Meclis’e getireceklerini, ANAVATAN ise teklif getirilmeyeceğine dair söz aldıklarını bildirirken, teklif dün Meclis’e gönderildi…
Şimdi kalkıp birileri “Hükümet süreci iyi yönetemedi” diyenlere kızmasın. Görünen köy kılavuz istemiyor, görüyorsunuz yönetemiyorlar.
Özetle, son günlerdeki karışıklıklar devam ediyor. Hâlâ hiçbir şey net değil. Netlik 22 Temmuz’dan sonra gerçekleşir inşallah…
02.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|