Vazifemiz siyaseti dine âlet ve dost yapmak,1 demokratlara mânen ve maddeten yardımcı olmak,2 ve onlara bir dayanak noktası olmaktır.3
Allah’a sığınmamız gereken siyaset ise şudur: Kur’ân ve hadîsçe haber verilen ve bütün peygamberlerin ve asırların Allah’a sığındığı, Âhirzaman’ın dehşetli hâdiseleri içindeyiz. Şeytan’dan Allah’a sığındığımız gibi, siyasetten de sığınmalıyız. Çünkü, Deccalizm, her tarafı kasıp kavuruyor. Ona karşı siyasetin malzemeleriyle değil, ancak imân ve Kur’ân nurlarıyla mukabele edilebilir.4
Zîrâ, felsefenin tahribatçı fikirlerini siyasetin günlük, değişken, hissî doneleri çürütemez, durduramaz; imân ve İslâm esaslarını izâh edip ortaya koyamaz. Dolayısıyla, bu cepheden netice almak fevkalâde zor, nerede ise imkânsızdır. Elbette akıllı bir stratejist, zayıf olduğu noktalardan ileri atılmaz...
Bediüzzaman’ın uzaklaşılmasını istediği siyaset; dindar muhalifini tekfir eden; dinsiz taraftarını melek gösteren; gayr-i meşrû, idâre ve asâyişe zarar veren;5 aklı dağıtıp mânevî bir divane, kalbi dağıtıp mânevî bir dinsiz, fikri dağıtıp mânevî bir ecnebi yapan;6 “zulme sebebiyet veren tarafgir siyasetten”, deccalizmin güdümündeki, “kalbleri bozan”,7 “dinde hissesi olmayan siyasileri büyük vartalara atan”;8 “gaddar ve zalim propagandanın, aralarında hadsiz bir mesafe bulunan yalan ve doğruluğu biribirine karıştıran”9 siyasettir. Aynı zamanda hangi isim ve kimin adına yapılırsa yapılsın, “Menfaati esas tutan, canavar”,10 “fikri hezeyanlaştıran”,11 yalancı ve insanlığın maslahatına zıt12 siyasetten de hem fiilen kaçar, hem de kaçınılmasını teşvik eder.
Siyasetçi, politikacı ve baştakilerden çok fazla bir şey beklememek, yegâne ümitleri onlara bağlamamak, hizmetleri onlara endekslememek ve şunu bilmek lâzım: Baştakilerin başlarında akıl, kalblerinde imân olsun yeter. O vakit işler kendi kendine düzelir.13 Herkes kendisine düşen emr-i bi’l-ma’rûf, nehy-i ani’l-münker, yani iyiyi, güzeli emretmek, kötülük ve çirkinlikten nehyetmek olan kudsî görevi yerine getirmeli. Bu, aynı zamanda otokontrolü ve demokratik katılımı sağlar.
Hürriyetçilere, demokratlara sahip çıkmalı, yardımcı ve destekçi olmalıdır. Çünkü, dine ve insanlığa hizmet, ancak hürriyet zemininde mümkün.14 Demokrasi (meşrûtiyet) için çalışmak; aynı zamanda imânın hürriyet özelliğine hizmet etmek demektir. Çünkü, insanların ortak paydası demokrasi, hürriyet olabilir. Din, ortak payda olamaz. Çünkü, herkesin kendisine göre bir dini, inancı vardır. Zaten, “Dinden zorlama yoktur”15 ve “Sizin dininiz size, benim dinim bana”16 hükümlerince, herkes inancında serbesttir. Elbette bu hakikatler de siyasete yansıtılmalıdır.
Diğer taraftan yalan propagandadan kaçmak, Bediüzzaman’ın verdiği ölçüler arasındadır. Propaganda da, gerçeklerin olduğu gibi anlatılması, söz kalabalığına gidilmemesi,17 hissiyâtın değil, fikrin esas alınması,18 yalancılığın değil, doğruluğun tercih edilmesi19 gerekir.
Dipnotlar: 1- Beyanat ve Tenvirler, s. 198.; 2- a.g.e, s. 200.; 3- a.g.e, s. 202.; 4- Tarihçe-i Hayat, s. 131.; 5-. Şuâlar, s. 306.; 6- Kastamonu Lâhikası, s. 34.; 7- Emirdağ Lâhikası-2, s. 177.; 8- a.g.e, 51-52.; 9- Hutbe-i Şâmiye, s. 78.; 10- Emirdağ Lâhikâsı-1, s. 204.; 11- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, 6.; 12- Münâzarat, s. 53.; 13- Şuâlar, s. 380. 14- Emirdağ Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, s. 271.; 15- Bakara, 256.; 16- Kâfirûn, 6.; 17- Sünûhat, s. 17.; 18- Muhâkemât, s. 77.; 19- Sözler, s. 466-452.
02.06.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|