Bir insan için Allah Resûlünün (a.s.m.) ziyaretiyle müşerref olma kadar daha büyük bir haz ve mutluluk düşünülemez. Varlık sebebi o Yüce Resûlü ziyaret eden insan bu sevincini ancak ona, peygamber kardeşlerine, Âline, Ezvac-ı Tâhirât ve Ashabına salât ü selâm getirmek, peygamberliğine şehadet, tasdik ve teyit, onun için Allah’tan mükâfat dilemekle gösterir.
Mescid-i Nebevîyi ziyaret edenler Kubbe-i Hadra’ya (Yeşil Kubbe) tekabul eden kıble duvarında, Peygamberimizin âyet ve hadislerde geçen isim ve sıfatlarının Arapça nefis hatlarla yazılmış olduğunu görürler. Onu sağlığındayken ziyaret ediyormuşcasına büyük bir haz ve sürurla Hücre-i Saadetleri önüne gelir, o güzel isimlerini yâd ederek salât ü selâm getirirler.
Efendimizdir o. Kerimdir; en büyük resûldür, şefkatli nebîdir. Habibullah, yani Allah’ın sevgilisidir. Yaratılanların en hayırlısı, ümmetin şefaatçisidir. Peygamberlerin efendisi, nebîlerin sonuncusudur.
Bütün bu özelliklerini yâd ederek “Salât sana ey kerim efendimiz, ey büyük resûl, ey şefkatli nebî, ey Allah’ın sevgilisi, ey yaratılanların en hayırlısı, ümmetin şefaatçisi, peygamberlerin efendisi, nebîlerin sonuncusu” derler.
“Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enneke resûlullah” diyerek biatlarını yeniler, “Risâletini tebliğ ettin, emaneti hakkıyla taşıdın, öğütler verdin, Rabbinin yoluna dâvet ettin, Allah yolunda mücahede ettin, vefat edinceye kadar dini yeryüzünün yarısına, insanların beşte birine ulaştırdın” diyerek görevini hakkıyla yaptığına şehadet ederler.
Sonra da değişik bölge ve mekânlardan Rabbi katında şefaatçi olmasını dileyerek ziyaretine geldiklerini, misafirleri olmak ve huzurunda bulunmakla şereflendiklerini belirtir, “Sen şefaatçisin; şefaat-i uzma, makam-ı Mahmud ve vesile ile şefaati kabul edilensin” der, Nisa Sûresinin 110. âyetinde ifade edilen, “Kim bir kötülük işler veya bir günahla kendi kendine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur” meâlindeki âyeti okuyup nefislerine zulmetmiş olarak, mağfiret dileyerek “Rabbine karşı bize şefaatçi ol” der; hayatlarının, vefatlarının sünneti üzere olması, zümresi olarak dirilmeleri ve havzında buluşmaları, kana kana içmeleri için Rabbinden dilekte bulunmasını ve bilhassa şefaatine nail kılmasını isterler.
Sonra da kendileri; anne baba, yakınları ve mü’min kardeşlerine mağfiret diler, dünyada ve ahirette iyilikler ister ve “Ya Rab! Resûl-i Ekreme (a.s.m.) vesile ve fazileyi, yüce dereceyi ver, vaadettiğin Makam-ı Mahmuda ulaştır. Sen vaadinden dönmezsin” diye duâyla ziyaretlerini bitirirler.
Kâinatın Efendisini ziyaretle müşerref olma, onun sünnetine bağlılık ahdinde bulunma unutulmaz anlar yaşatır onlara.
10.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|