Dünkü yazımızda Rusya’nın Baltiysk şehrinde yıllardır dinsizliğin sultası altında ezilen, dine susayan askerlerin dâvetleri üzerine 120 kadar Rus askerine Kur’ân tefsiri Risâle-i Nur’lardan yapılan derslerden bahsetmiş, Albay İvan İvanoviç’in okunan ders üzerine heyecanlandığını söylemiştik.
Neydi bu ders ve albay İvan İvanoviç niçin heyecanlanmış, askerlere neler söylemişti?
Ders, Altıncı Söz’den (Sözler) Rusça olarak yapılmaktaydı. Tam, “Allah’a abd ve asker olmak, öyle bir lezzetli şereftir ki tarif edilmez. Vazife ise yalnız bir asker gibi Allah namına işlemeli, başlamalı, vermeli ve almalı ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli” ifadelerine gelmişti ki heyecanlanan albay, hemen ayağa kalkmış, askerlere hitaben şöyle demişti:
“Şimdi tam Allah’a asker olmak zamanı!”
Askerler de hep bir ağızdan, “Evet, evet, Allah’a asker olmak zamanı” diye karşılık vermişlerdi.
Görüldüğü gibi Rus askerleri de Kur’ân’a susamışlar, büyük bir iştiyakla sohbetlere katılıyorlar. Nur talebesi Resul Amin diyor ki: “Bu sohbetten tam iki gün sonra Kallingrad’ın üç başka askerî şehrinden telefon geldi. Bizi sohbete dâvet ettiler. Şimdi ayda tam dört yerde askerlerle devam eden dinî sohbetlerimiz var.”
Komünizm Rusya’sının o dehşetli dönemlerinde Rusya’nın bu hâle geleceğini rüyasında bile görse kim inanırdı?
Bu Kur’ân tefsirlerinin müfessiri Bediüzzaman, Rusya’da kaldığı esaret yıllarında Rus askerlerine İslâmı anlattığında—yanındaki esaret arkadaşı Mustafa Yalçın’ın belirttiğine göre,—“Anlamazlar ki, anlatmaya çalışıyorsunuz?” sorusu üzerine sanki bugünkü askerlere anlatıyormuşcasına, “Şimdi anlamasalar da gelecekte bunlar da Müslüman olurlar” dermiş. 1952-53 yıllarında kendisini ziyarete gelen Kafkasyalı ziyaretçilere de tesellî sadedinde, “Merak etmeyiniz, bir zaman gelip yollar açılacak, gidip gelmeler olacak” diye müjde verirmiş.
Bediüzzaman, insanın doğuştan hakkı aradığını söyler ve bilhassa yirminci yüzyılın dehşetli savaşları sonucu hak dini bulmak için uyanan bu meyli, istikbalde insanlığın fıtrî dininin İslâmiyet olacağına güzel bir başlangıç olarak görür.1 Hatta insanlık öylesine hakka yönelir ki, yıllardır ateizmin babalığını yapan Rusya bile bu hakikatlere teslim olmaktan başka çare bulamaz. Şöyle der Bediüzzaman: “Kat’iyen dinsiz bir millet yaşamaz, Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olsa küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikate dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’ân ile müsalaha veya tâbî olabilir.”2
Rusya’nın bugün geldiği nokta bu tespit ve önsezileri doğrulamıyor mu?
Dipnotlar:
1- Münazarat, s. 86.
2- Emirdağ Lâhikası, 2:311.
08.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|