4 Haziran saat 17.00 itibariyle, seçime girecek siyasi partiler milletvekili aday listelerini Yüksek Seçim Kurulu’na teslim ettiler.
Her aday ve vatandaş gibi, biz de listedeki isimleri erken öğrenmek istedik. Televizyon haberleri 17.00 itibariyle o kadar iletişim hızından ve seri liste açıklamaktan uzaktı ki, parti merkezlerinin önünde yayın yapan muhabirler, sadece bilgi kıtlığından lafı uzatarak birini konuşturmayı tercih ettiler.
2007 seçimleri, iletişimin, güncel seçmen listelerinin ve elektronik demokrasinin daha etkin kullanılacağı bir dönem olmasına rağmen, bir saat sonra partilerin web siteleri duyuruya başladılar. Hemen açılmayan siteler ise işin çabası.
Haber duyurma hızı ve anında bilgi ağı gereken böylesi zamanlarda, yarışı önde götüren bir kanal aradım ancak nafile.
Neden 17.00’ye beş kala bütün parti siteleri, hatta bir saat önceden listelerini web sitelerinde duyurmadılar? Basın kuruluşlarına daha erken servis yapamadılar? Medya planlaması, günümüz iletişim teknolojileri ile uyumlu değildi.
Parti merkezleri ve telefon diplomasisi ile şansı yaver giden liste başı zevatın bir kısmı kendinden emin ortalıkta gözükmeyip, sessizce seçim sonucuna ait hayalini tazelerken, bir kısmı sırat köprüsünden geçer gibi sıralamadaki yerinin ne kadar garantili olduğunu ölçmeye çalıştı.
Muhtemel garanti sıraları ferahlık verirken, kritik olanlar şimdiden kalp çarpıntılarına yakalandılar bile. “Acaba masraf yapsam mı? Seçilebilir miyim? Yoksa dolgu malzemesi mi olurum? Yoksa hiç çalışmamak mı? Acaba şartları zorlayıp çok çalışsam, sonuçlar değişir mi? Kritik sıraya finans bulabilir miyim?” türünden binlerce ahiret sorusu ile kafası, gönlü çalkalanır durur.
Bu tür kritik, endişeli insanların iki tür yakınları/dostları/danışmanları oluyor. Bir grup, her şeyi tozpembe gösterip, tabiri caizse “gaz” veriyor. Diğeri ise ümitsizlik aşılayarak, ne kadar moral bozucu telkin varsa “gerçekçi olmak lazım”la başlayan bir sürü beyanda bulunuyor.
Türkiye’de aktif siyaset, gerçekten en ağır işçiliktir. En garantilisi de, en etkisizi de, hatta ömür boyu seçilmeme garantisi olanı da eziyet çekmektedir. Her an genel başkanı ve etrafındaki tayfayı memnun etmekten geçen liste savaşında kariyerini çizdirmemek, bir defa siyasetçiyi asgarisinden yüzde 50–60 riyakâr ve “evet efendimci” yapıyor.
Doğrusu Türkiye’nin siyasi geleneğinde ve büyük adam tarifinde, başkan sıfatlı zevat kral muamelesi görmeyi ve kendini taçsız kral sanmayı çok seviyor. Ondandır ki demokrasimiz gelişmiyor.
O kadar hazin bir tablo ki, hiç kimse seçileceği yerden, vatandaşın rızasını alacağı bir ön seçim veya delege tercihi ile aday olamıyor. Genel merkezlerde, genel başkan ve çok yakın bir iki çekirdek avenesi, biraz da “dostlar alış verişte görsün” hesabı birkaç parti yetkilisinin de –etkilisi değil- içinde yer alacağı bir prosedür işletiliyor. Bu süreç bile kendini teknolojik olarak yenilemiş partilerde görünüyor. Temayülmüş, anketmiş, etkiymiş, parti tabanıymış hak getire. Sadece birer karar bahanesi.
Lütfen insafsızlık ettiğimi düşünmeyin. Ekseriyetle gerçeği budur. Elbette seçimi kazanacak adayların peşindeler, ancak başka kazançlar da şimdiden sıralamayı etkiliyor.
Ne kadar acı bir durum. Bu demokrasimizin en büyük ayıbıdır. Parlamenter sistemin bütün aktörleri, vekilleri, halkın önüne konulacak sandık öncesi genel başkan sultasından geçmektedir. Onların istemediği, ağzıyla kuş tutsa sıralamaya giremiyor.
Sivillerin, özellikle parti liderlerinin bu kadar kıstas bilmez yetki kullanma biçimleri, sonunda hür iradenin ve başı dik ifadenin yankılandığı bir meclis tablosuna müsaade etmiyor.
Grup başkanvekilliği, grup kararları ve grup disiplini, daha demokratik ve çok sesli düşünce zenginliğini örselemekte ve engellemektedir. Düşünmeyi dizayn etmektedir.
Bu günlerde, Ankara’da herkes burnundan soluyor. Herkes dediysem, sözün gelişidir. Siz aday adaylarını ve aday olmayı başaranları anlayın. Bir kısmı rahatlamanın verdiği garanti liste ile açık havada bol bol temiz oksijen soluyor. Diğer bir kısmı ise ağzından alıp burnundan veriyor. Neler köpürdüklerini varın siz hesaplayın.
Son anın sürpriz sonuçları, maalesef demokrasimizin şahıs hâkimiyetine dayalı en büyük handikapı. Kurumsal dayatmaların ince elekten geçirip “pestil” yapan hali ise ayrı bir mengenedir.
Bir de ilk defa aday adayı olan; saf, hemen inanan ve kendini dev aynasında görüp, umut tacirlerinin eline düşen, gördüğü rüyalarından, listelerin açıklandığı an uyanan acemiler var ki, gerçeğin granitine çarpıp beyin sarsıntısı yaşıyorlar.
Savaştan çıkar gibi seçimden çıkanlar, acaba yaralı birer savaşçı gibi ne kadar tahammüllü olabilecekler? Enerjilerinin çoğunu, kendini kabul ettirmekte harcıyorlar. Hizmete fazla zaman kalmıyor.
07.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|