Ehl-i din arasındaki dağınıklıktan, ihtilâftan muzdarip olmayan hemen hemen yok gibi. Zaman zaman çoğumuz Müslümanlar arasındaki ihtilâflardan, çekişmelerden hep şikâyetçi olur, bu konudaki serzenişlerimizi sitemlerimizi hep dile getiririz.
Dar dairede cemaatler arasındaki ihtilâfların, geniş dairede İslâm âlemindeki çekişmelerin ve tefrikaların büyük çapta devam ediyor olması bu yöndeki endişelerimizi ve şekvalarımızı arttırıyor.
Şekva ve dertlenmelerin ne dar dairede, ne de geniş dairede işin çözüm noktasında derde deva olmadığını bilen bir çok ehl-i din bu güne kadar müşahhas bir çareyi orta yere koyamadılar.
İslâm âleminin ve bütün ehl-i dinin yegâne kurtuluş yolunun ve dünyamızın refah ve saadetinin ittifakta olduğunu bildiğimiz halde, bunun sağlanması için, hemen hiç bir gayretin gösterilmemesi ciddî hal çarelerinin düşünülmemesi Müslümanlar olarak hepimizin ortak bir vartası, bir yanlışıdır diye düşünüyorum.
İrademizin dışında elimizin yetişemeyeceği, ancak acısını çektiğimiz İslâm âlemindeki ihtilaf ve çekişmelerin sonucu içine düştükleri acı tabloyu bir tarafa koyarak, ülkemizdeki ehl-i din arasındaki dağınıklıktan ve ihtilâflardan kaynaklanan iç açıcı olmayan durumumuz da her haliyle kaygı vericidir herhalde.
Dini bir, kitabı bir, peygamberi bir, ülkesi bir insanları temsil durumundaki cemaatlerin, grupların, vakıfların, ekollerin bir araya gelip, arzulanan ittifak ve ittihadı sağlayamamaları, karşımızdaki şer kuvvetlerin, ifsat komitelerinin kuvvetlerine güç vermekte, ehl-i dinin de perişaniyetine ve zilletine sebep olmakta.
Arzulamadığımız şu acı manzaranın yaşanmasının bir çok sebebi olmakla beraber, görebildiğimiz kadarıyla bu önemli sebeplerin başında, mü’minler arasında olması gerekli olan karşılıklı sevgi ve muhabbet eksikliğidir. Yüce dinimizin emrettiği uhuvvet ve kardeşliğin akamete uğraması ve bunların yerini inat, haset, kin ve düşmanlıkların almasının tabiî bir sonucu olarak bütün ehl-i dinin şimdi içinde bulunduğu çekişmeleri ve ihtilâfları netice verdi.
Karşılıklı hoşgörü, kusur ve hataları örtme, affetme, sulh ve barış ortamının yerini; ölçüsüz tenkit ve suçlamalar, hata ve kusurları teşhir, kıskançlık ve haset gibi dinde yeri olmayan bu ve benzeri çirkin hasletlerin neşv-ü nemasına uygun ortamlarının meydana gelmesine sebep olmak, Müslümanlar olarak şekvacı olduğumuz acı durumu doğurdu.
Ehl-i din olarak çok ciddî, yerinde bir durum değerlendirmesine girişsin, gerek fert olarak, gerek varsa müntesibi bulunduğumuz, cemaat veya ekol olarak yeni baştan derde deva olacak, müşahhas adımları atmanın zamanı geldi, hatta geçiyor diye düşünüyorum.
Bu konuda en doğru, en şaşmaz rehber Efendimiz (a.s.m.) olduğuna göre, onun hayattaki uygulamalarına ve tavsiyelerine kulak vermekten başka çaremiz yok.
Onun itici değil kucaklayıcı, uzaklaştırıcı değil yakınlaştırıcı uygulamalarından şu örnekleri çoğunuz duymuşsunuzdur herhalde:
Mescitte, Sahabe-i Kiramla beraber namaz kılmak üzere iken, Peygamberimize o anda orada bulunanlardan birisinin mescidin içine bevl ettiğini söylediler. Bütün ashabın bevl eden adama hücum ettiklerini gören Resûlullah derhal olaya müdahale etti, durumu gördükten sonra, adama hücum edenleri teskin etti ve “hemen bir su getirin” diyerek orayı bir güzel temizlettirdi, bilmeden bu işi yapan adamı hiç de mahçup etmeden, namazı kıldırmaya devam etti.
Başka bir zaman da, Efendimize (a.s.m.) bir bedevî gelerek pervasızca zina yapması için izin isteyince; Efendimiz onu ayıplamadan, sabırla dinledikten sonra ona; “Senin annen, kız kardeşin yok mu?” diye sordu. Bedevî “Var” deyince, “O halde başkalarının senin annenle veya kız kardeşinle zina yapmasına gönlün razı olur mu?” diye yeniden sordu. Bedevî hiç duraklamadan, “Buna asla razı olmam” deyince Resûlullah “Öyle ise senin de başkalarının annesiyle veya kız kardeşiyle zina yapman doğru olmaz” diyerek, adamı ayıplamadan, kırmadan, incitmeden gönderdi.
Yine bu meyanda, Efendimizin (a.s.m.) Hz. Hamza’yı (r.a.) acımasızca şehit eden ve daha sonra da pişman olarak kendisine gelen Hz. Vahşi’yi kabul ederek af etmesi Resûlullah’ın eşsiz bir davranışıdır.
Hz. Peygamberin şu örnek davranışlarından bütün ehl-i dinin alması gereken dersler olmalı. Müslümanlar olarak içine düşürüldüğümüz ihtilaflardan, çekişmelerden yakamızı sıyırıp, sevgi ve kardeşlik havuzunda ittifak ve ittihadımızın sağlanması Resûlullahın şu örnek davranışlarını hayatımıza geçirmekle mümkün olur diye düşünüyorum.
03.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|