Misyonumuz, doğruya doğru, eğriye eğri demek. Sorumluluğumuz; inandığımız değerleri ve sahip olduğumuz ilkeleri, günün esnek ortamlarında esnetmek yerine kalıcı ve uzun menzilli bir dürbün bakışı ile günümüzden yarınlara taşımaktır.
Siyasî ve sosyal projeksiyonlarımızın kaynağı Risâle-i Nur’dur. Oradan anladığımızı sizinle paylaşacağız. Eğer 20. yüzyılın devreden hafızasını ve o dönemde ortaya konmuş temel prensipleri doğru değerlendiremezsek, 21. yüzyılın zihin haritasını ve temel bakışını yakalayamayız.
Risale-i Nur, bu yönüyle evrenseldir. Çağın Kur’ân yorumu olduğuna göre, kutsiyet ifade eden bir nuraniyet zinciridir. Aydınlatıcı, ışık tutucu, rehberlik edici ve uzak mesafeleri yakınlaştırıcı bir özelliğe sahiptir.
Temel ölçüler zaviyesinden bakmak, bizi sıcak konuların girift ikileminden ve kargaşasından korur. İlke insanı olmanın temel vasfı; merceğimizi doğru yerden tutmak ve doğru şeye nüfuz ettirmektir. Farklı yerden bakıldığında, ya da Risale-i Nur sistematiği ile ve onun belirleyici özelliğinin önceliğiyle bakılmadığında, bakanın doğru sonuca ulaşması kolay olmayacaktır.
Bu noktada sadece bireyci aklımızla hareket etmemeyi, ortak aklı ve müzakere içinde istişareyi önemsememiz gerektiğini de vurgulamak isterim.
Hislerimiz, belli kesitlere hapsedilmiş doğrularımız ve yakinen müşahede ettiğimiz mevzii, dönemsel olaylar ve tespitlerin, mutlaka bir değerlendirme hakkı vardır. Uyarıcı, iyileştirici, tashih edici ve tepki verici bir anlamı olabilir. Ancak prensipleri ve köklü hafızayı değiştirecek bir yaklaşım ve radikal değişimin gerekçesi olamaz.
Sosyal ve siyasi olaylar, karakteri icabı değişkendir. Günlük ve kısa metrajlı olaylarda veya dönemlerde kırılmalar, kesişmeler ve zıtlıklar taşıyabilir. Akışkan ve yönlenmeye müsait bir zemindir. Özellikle siyasetin “menfaat üzerine dönen canavar” tarifine uyan ve hırsın, akla husumet ettiği bir çatışma ve mugalata ortamında, siyaseti etkileyen faktörler ve tahrik eden aktörler, her zaman bildiğimizden ve gördüğümüzden farklıdır.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler, yarı demokrasi ve kültürel zafiyetle birlikte ciddi bir baskı buldozeri ile fikirler dumura uğratılmışsa, zihni karıştıran, müşevveş eden ve küçük haklılıklarımıza büyük davaları ve hedefleri, farkında olmadan feda etme inkırazı ve bölünmüşlüğü, her zaman yaşanabilen bir olgudur.
İnandığımızın ilmiliğine vakıf olmak, uzmanlık gerektiren konuları öğrenirken de onu risâle diline ve örfüne dost yapmak, entelektüel bir izah ve kalıcı bir perspektif vermek, sonra bunun tatbik alanına yönelmek, öncelikli sorumluluklarımızdandır.
Mensubiyetin idrak düzeyi, yansıma biçimi ve ifade etme cesareti ile zamanlara hükmeden tutarlılık çizgisi, bir birinin mütemmimi ve sonraya taşıyan hizmet ahdidir.
Dünyanın küçüldüğü, olayların ardı sıra daha yaşanırken değerini yitirdiği, küresel bilgi kirlenmesinin akla mukayyet olmamızı gerektirdiği bir çağda, kalbin bakışını aklın akışını birleştirecek risâle üslubunu ve aktüel çerçevesini hem korumamız, hem anlatmamız, hem de kendimizden bizar ve tereddüt geçiren bir ruh haline düşmeden vazifemizi yapmanın şuuru ile sonuçlara takılmadan ortaya koymak zorundayız.
Bu zorunluluk, yenilenmiş bir ruh hali, doğru iletişim, mukteza-yı hale mutabık, muhatabın seviyesine uygun üslup ve ifade ile irade şeklinde tezahür etmesine mani değildir.
Cümle kalıbı, ifade tarzı, yaklaştırıcı üslup ve diyalog zemini ile diyalog kültürü ortama ve kitleye göre değişse de, hakikatin beyan edilme niyeti değişmediği müddetçe problem yoktur.
Metinden okuma ders kültürümüzün esas şiarıdır ve olmazsa olmazıdır. Toplumda ise onun manasını, gerekirse ayniyle ifadesini veya zamanın kabiliyetine uygun şerh ve izahını yapmak gibi çeşitlilik içinde tebliğ ve müzakere kapılarının fazlaca zengin ve geniş olduğunu da belirtmekte fayda var.
Bu zaviyeden bakıldığında, herkes kendi meslek ve kariyer önceliğine göre belli konulara daha fazla tahşidat yaparken, belli konularda da farklı ihtisas alanlarına saygı duymak ve birbirimizi anlayıp yekvücut anlam ortaklığına yönelmek ve manayı kuvvetlendirecek kavramlarla risaleyi kavramak, günümüzün yoğun ve sathi bir çok meselesinden bizi kurtaracağı gibi, ezberlenmiş bir diyalog kalıbından veya reddedici bir nefis tuzağından da bizi korur.
Allah’ın “tenezzül-ü ilahi” ile muhatap kıldığı insan ve ona tebliği edici peygamberler ve gönderdiği kitap ve suhuflarla verdiği mesajlar, son din İslâmiyet’le ve son Peygamberimizle mükemmelleşen kulluğumuz, beşerî hayatımız, sosyal alanlarımız ve yaklaşımlarımız, son yüzyılların risale diliyle de bize yansımış bir nuraniyet abidesi ve mazhariyet lütfudur.
Bu emanet; öğrenilmesi gereken, yaşanması zaruri olan ve muhafazası insanlığın huzur ve barışı için elzem olan bir hususiyettir. Risale-i Nur’u tanımanın, onu idrak etmenin ve hayatımızda ona ruh ve pencere açmanın verdiği lezzetli hali ve izanlı duruşu, her zaman ve zemine tatbik etmekle mükellefiz.
Bu şekliyle baktığımızda, Risale-i Nur’un son iki yüzyıla getirdiği projeksiyon farkı var. Bu projeksiyonlara bağlı perspektifleri var. Perspektiflerin ışığında projelendirdiği imani, sosyal ve siyasi konular vardır. Bunların tatbik zemini, tarifi ve izahı vardır. Çok sağlam örnekler ve rehber uygulamalar mevcuttur.
Sonra beraberce geliştirilebilecek, günümüze adapte edilebilecek ve esası nazardan kaçırmadan görülebilecek modeller, sistemler ve sonuçlar vardır. Özetle risalenin sosyal dili kendine hastır, başkasına benzemez.
Bunları önümüzdeki zaman diliminde açmak duâsıyla.
03.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|