Memleketimizden uzakta, son siyasî gelişmeleri uydu aracılığı ile izlemeye çalışıyorum. Deniz sakin olursa ne alâ, yoksa TV görüntüsü sık sık kesiliyor.
Anayasa Mahkemesi tarihe geçecek bir karar alarak cumhurbaşkanlığı seçimi için 367 ile toplanılması gerektiğine karar verdi. Azınlığın tahakkümüne yol açacak böylesine bir karar, ancak bizim gibi ülkelerde olabilirdi zaten. Biz de Ankara Kriterleri’nin neler olduğunu daha iyi görmüş olduk. Bu yazımızda kararın sonuçlarına ve hükümetin tutumuna bir parça değinmek istiyorum.
Ülkemizde demokratikleşme çabaları çok eski tarihlere dayanmakla birlikte, çok kuvvetli asker ve bürokrat engeli nedeniyle daima yavaş olarak gelişmiştir. Hâkim güç olma pozisyonlarının akamete uğramasından korkan antidemokratik güçler, çoğunlukla askerleri kışkırtarak amaçlarına ulaşabilmişlerdi. Fakat darbe yönteminin hoş karşılanmadığı günümüzde, bu sefer yargı kurumlarını etkileyerek demokrasinin gelişmesine engel olmaya çalışmaktadırlar.
Vaktiyle benzeri engellemelerle tanışmıştık. Zira AP iktidarına mensup bir milletvekili şöyle demişti. “Kırat şahlanmasına şahlanacak da şu taylar olamasa” taylardan kastettiği Danıştay ve Yargıtay gibi kurumlardı.
Demek ki cumhurbaşkanı seçiminde Meclisimizin başına gelen olay bir ilk değil. Daha önce de böyle engellemelerle karşılaşmışız. O halde çıkarılması gereken derslerden en önemlisi AB’ye katılma girişimlerinin yavaşlamaması gerektiğidir.
Başbakanımız, gerekirse “Ankara Kriterleri der yolumuza devam ederiz” diyerek AB’nin ekonomik ve siyasî kriterlerine karşı olumsuz bir tavır almakla büyük bir hata yapmıştı. Hâlbuki hükümet ilk dönemindeki gibi AB’ye girme yolundaki kararlı tutumunu devam ettirseydi, bugün başımıza gelen krizler çıkmayabilirdi.
Son gelişmelerin ortaya çıkardığı güzel ve kötü sonuçlar var. Öncelikle “Meclisin bloke edilmesine” rağmen ekonominin allak bullak olmaması güzel bir şey. Daha önce küçücük krizlerde bile yer yerinden oynar, döviz fırlar, işyerleri kapanırdı. Ekonomimiz çok az etkilendi.
Kötü sonuç ise, devlet gücünü elinde tutan hâkim güçlerin “ne pahasına olursa olsun savaşarak çekileceklerini” belli etmeleri. En olmadık krizleri çıkarmak bu zevat tarafından ayıp karşılanmıyor. Bu gün 367 olmazsa olmaz diyenler, yarın hiç olmadık cinliklerle karşımıza çıkmaktan çekinmeyeceklerdir.
Napolyon, “Bana öyle bir kelime söyle ki seni onunla idam edeyim” diyerek, tahakküm siyasetinin ne derece acımasız olduğunu ifade etmişti. Şimdi adeta, “buluttan nem kaptım” diyerek seçimler engellenmeye, Meclis kilitlenmeye çalışılıyor. Demek ki demokrasiye kavuşabilmek için daha çok çalışmamız lâzım.
Hükümetimiz ne yazık ki, çok söz söyleyip az iş yapmaktadır. Halbuki az söz söyleyip çok iş yapmış olsa halkımız kendilerinden memnun olacaktı. Örneğin eğitimle ilgili başörtüsü ile ilgili o kadar çok söz söylediler ki… Sonunda fincancı katırları ürktü. Başörtüsü ile eğitim başta olmak üzere hak ve özgürlükler konusunda hep geri adım atıldı. Ne diyeyim, bu sonucun çıkacağını göremediği halde iyi bir politikacı gibi görünmeye çalışan bu kişiler, halkın karşısına hangi yüz ile çıkacaklar merak ediyorum doğrusu…
07.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|