Seçkin ve kalabalık bir heyetle Rumeli seyahatine çıkan Sultan Reşad, 7 Haziran (1911) Çarşamba günü Selanik limanına ulaştı.
Bu heyetin içinde, birçok devlet ve hükûmet erkânı ile birlikte meşhûr allâme Bediüzzaman Said Nursî de vardı.
Üstad Bediüzzaman, Sultan Reşad'ın seyahatine Şark Vilâyetlerini temsilen katılıyordu.
Padişah ve beraberindekiler, iki gün evvel (5 Haziran) Dolmahçe rıhtımından hareket etmişlerdi. Selânik'e kadar Barbaros zırhlısıyla gelen heyet, buradan Üsküp'e olan seyahatini ise trenle yaptı.
Denizde ve karada gerçekleştirilen bu seyahat esnasında, pek geniş bir güvenlik tedbirinin de alınmış olduğu belirtiliyor.
O günleri yaşayan Osmanlı tarihçisi İsmail Hami Danişmend'in aktardığı bilgilere göre, Selânik, Üsküp, Priştine ve Kosova Sahrasını içine alan bu seyahat, tam 22 gün sürmüş.
* * *
Osmanlı padişahı ve maiyetindeki heyetin bu seyehati ile alâkalı olarak şu bilgileri de hatırla(t)makta fayda var.
Sultan Reşad'ın ağabeyi olan Sultan II. Abdulhamid, 1909'da tahttan indirilmiş ve gözetim altında tutulmak üzere Selanik'e gönderilmişti.
Siyasî dehasıyla Balkanları 30 sene sükünet içinde muhafaza eden Sultan Abdulhamid'in düşmesinden sonra, bu coğrafyada şiddetli sancılanmalar başgösterdi.
1911 yılı ortalarına gelindiğinde ise, bu sıkıntı had safhaya gelmiş durumdaydı. Bir seyahat kaçınılmaz gözüküyordu.
Haziran ayı başında deniz yoluyla İstanbul'dan ayrılan padişah ve protokol heyeti, önce Gelibolu'ya, bir gün sonra da Selanik'e vasıl oldu.
Deniz yolculuğu esnasında bir savaş filosunun koruması altında giden heyet, Selanik'te büyük bir merasimle karşılandı.
Padişahın Cuma selâmlığı da, Selanik Ayasofyasında gerçekleşti. Aynı gün, çeşitli heyetlerin ziyareti kabul gördü; akşam vakti ise, Mevlevîlerin sema gösterisi izlendi.
* * *
Bu tarihte, Sultan Abdulhamid de Selanik'teki Alatini Köşkünde bulunuyordu.
İttihatçıların şiddetli baskı ve tehditlerine bakın görün ki, aynı yere gelen Sultan Reşad, ağabeyinin ziyaretine gidemiyor. Sadece iki paşasını göndererek ona arz–ı hürmetini bildirmekle yetiniyor ve buradan ayrılarak seyahatine devam ediyor.
Seyahatin Selânik'ten sonraki kısmı trenle ve yine koruma altında yapılıyor. Öyle ki, bir komuta heyetine eşlik eden askerlerle birlikte, bölgede bir ön keşif yapılıyor ve padişah ondan sonra menzil alabiliyor.
Seyahat programı için, ayrıca bir–iki ay öncesinden de geniş bir keşif çalışması yapılmış ve ziyaret programı esaslı bir takvime bağlanmıştı. Bu işte görev alanlardan biri Enver Bey, bir diğeri ise Sadrazam M. Şevket Paşa idi.
* * *
Selanik'ten sonra trenle Üsküp'e giden padişah ve beraberindekiler, burada da büyük bir törenle karşılaştı. Priştine'de Medresnin temelini atan Sultan Reşad, daha sonra Kosova Sahrasına giderek buradaki "Meşhed–i Hüdavendigar" diye tâbir edilen ceddi Sultan Murad–ı Hüdavendigar'ın makamını ziyaret eder.
Kosova ziyareti, yine Cuma gününe tevafuk eder. Kaynakların bildirdiğine göre, burada en az yüz bin kişiyle Cuma namazı kılınır.
İslâm tarihinde "yüzüncü halife" olarak bilinen Sultan Reşad, Rumeli seyahatini tamamladıktan sonra, yine aynı güzergâh üzerinden dönerek, Haziran ayı sonlarında İstanbul'a vasıl olur.
Seyahatin asıl maksadı
Rumeli seyahatinin öncelikli sebebi, Balkanlarda başgösteren sosyal ve siyasî kargaşayı önlemek ve bilhassa isyana kalkışan Arnavutları teskin etmekti. (Arnavutluk'ta 1 Nisan'da isyan hareketleri yaşandı.)
Seyahatin bir başka sebebi ise, Üsküp'te büyük bir İslâm Üniversitesini vücuda getirmekti.
Seyahati organize eden merkez, İttihat ve Terakki Cemiyetiydi. Maksatları, Balkanlar'da patlamaya hazır olan dahilî sıkıntıları kısmen olsun hafifletmek ve bu coğrafyada otuz senedir yaşanan sükûneti yeniden tesis etmekti.
Görünürde, bu maksadın kısmen ve muvakkaten hasıl olduğu söylenebilir. Ancak, bir sene sonra patlak veren Balkan Savaşları gösterdi ki, sükuneti sağlama politikaları çok sığ ve sathi olmuştur.
Nitekim, 1911 yılı ortalarında bu derece büyük bir şaşaa ve nümayiş ile gerçekleştirilen Rumeli Seyahatinin sağlıklı ve kalıcı bir tesir bırakmadığı, 1912 yılı ortalarında kesin sûrette anlaşılmış oldu. Seyahat edilen şehir ve bölgelerin hemen tamamı, bir sene sonra Osmanlı'nın elinden çıkıp gitti.
* * *
Muhtelif mektuplarda bu tarihî seyahata atıflarda bulunan Bediüzzaman Said Nursî, bir eserinde şunları ifade ediyor: "İttihatçılar zamanında Sultan Reşad’ın Rumeli’ye seyahati münasebetiyle Kosova’ya gittim. O vakit Kosova’da büyük bir İslâmî darülfünun tesisine teşebbüs edilmişti. Ben orada hem İttihatçılara, hem Sultan Reşad’a dedim ki: 'Şark (Doğu Vilayetlerimiz), böyle bir darülfünuna daha ziyade muhtaç ve âlem–i İslâmın merkezi hükmündedir.' O vakit bana vaad ettiler. Sonra Balkan Harbi çıktı. O medrese yeri (Kosova) istilâ edildi." (Emirdağ Lâhikası, s. 402)
* * *
Üstad Bediüzzaman'ın Hutbe–i Şâmiye isimli eserinin ortalarında bahsini ettiği "iki mütefennin muallimle" olan muhaveresi de, işte bu tarihte ve trenle (şimendiferle) yapılan Rumeli seyahati esnasında vuku bulmuştur.
Hatırlayanınız olacaktır, trendeki muallimlerle yapılan sohbetin ana konusu şudur: "Hamiyet–i diniye mi, yoksa hamiyet–i milliye mi daha kuvvetli, daha lâzım?"
07.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|