Türkiye ile ABD arasında şimdiye kadar doğrudan hiç savaş hali olmadı.
Ancak, zaman zaman ciddî krizler yaşandı.
Siyasî, askerî veya iktisadî açıdan yaşanan bu krizlerin birincisi, 1964 yılı Haziran'ında Kıbrıs meselesiyle ilgili olarak ortaya çıktı.
Türkiye'nin Kıbrıs'a askerî müdahale teşebbüsü sebebiyle, ABD Başkanı Johnson ile Başbakan İsmet Paşa arasında sert ve soğuk rüzgârlı mektuplaşmalar oldu.
Hemen ardından, İsmet Paşa ABD Başkanının özel uçağıyla o ülkeye giderek ikili görüşmelerde bulundu.
Yine de, Kıbrıs meselesi bir çözüme kavuşturulamadı. Düğüm bağlamaya devam etti.
Nitekim, aradan tam on yıllık bir süre geçti ki, bu kez Kıbrıs'ta (1974) kanlı bir savaş çıktı.
Bu sebeple, ABD ile kriz yeniden yaşandı. Türkiye'ye ciddî bir ambargo uygulamasına gidildi.
Son yıllardaki krizler ise, Kuzey Irak meselesi yüzünden çıktı. Hakaretli "Çuval hareketi"nden sonra, ABD uçakları Türkiye'nin hava sahasını ihlâl eden uçuşlar gerçekleştirdi.
Şimdi de, Türkiye'nin teröre karşı Kuzey Irak'ın içlerine doğru yapmayı düşündüğü bir sınır ötesi askerî harekât ihtimali gündemi işgal ediyor.
Haliyle, bu durum da Türkiye ile ABD'yi karşı karşıya getiriyor. Çünkü, o topraklarda o ülkenin askerleri var. Kendilerini Irak'ın bekçileri olarak görüyorlar.
Zaman zaman artan gerilim havası, yeni bir Türkiye–ABD krizine dönüşür mü, bilinmez.
Bunu hiçkimse temenni etmez ve etmemeli.
Harp belâsı ile düşmanlık hissinin kabartılması, hiçbir ülkeye fayda sağlamaz. Zarar üstüne zarar olur.
* * *
Son zamanlarda yaşanan gerilimler sebebiyle, vaktiyle Türkiye ile Amerika Devleti arasında yaşanmış olan Kıbrıs krizinde, karşılıklı olarak teati edilen iki mektubun muhtevasını kısaca sizlere takdim etmek istiyoruz.
(Mektuplar, iki sene kadar gizli tutuldu. Daha sonra Hürriyet gazetesinde olduğu gibi yayınlandı.)
Önce, 4 Haziran 1964 tarihli Başkan Johnson'un mektubundan bazı pasajlar aktaralım:
Sayın Bay Başbakan (İnönü),
Türkiye hükümetinin, Kıbrıs'ın bir kısmını askerî kuvvetle işgal etmek üzere müdahalede bulunmaya karar vermeyi tasarladığınız hakkında büyükelçi Hare vasıtasıyla sizden ve dışişleri bakanınızdan aldığım haber, beni ciddî surette endişeye sevketmektedir.
En dostane ve açık şekilde belirtmek isterim ki, geniş çapta neticeler tevlit edebilecek böyle bir hareketin Türkiye tarafından takip edilmesini, hükümetinizin bizimle evvelden tam bir istişarede bulunmak hususundaki taahhüdü ile kabili telif addetmiyorum. Büyükelçi Hare, görüşlerimi öğrenmek üzere birkaç saat tehir etmiş olduğunuzu bana bildirdi.
Yıllar boyu Türkiye'yi en sağlam şekilde desteklediğini ispat etmiş olan Amerika gibi bir müttefikin, bu şekilde neticelere olan tek taraflı bir kararla karşı karşıya bırakılmasının, hükümetiniz bakımından doğru olduğuna hakikaten inanıp inanmadığınızı sizden sorardım.
Binaenaleyh, böyle bir harekete tevessül etmeden önce, Birleşik Amerika Devletleri ile tam istişarede bulunmak mesuliyetini kabul etmenizi hassaten rica etmek mecburiyetindeyim.
(...)
Nihayet, Bay Başbakan,
En ciddî meseleyi, "Harp mı, sulh mü?" meselesini vazetmiş bulunuyorsunuz. Bu meseleler Türkiye ve Birleşik Devletler arasındaki iki taraflı münasebetlerin çok ötesinde giden meselelerdir bunlar, sadece Türkiye ve Yunanistan arasında bir harbi muhakkak olarak tevlit etmekle kalmayacak, fakat Kıbrıs' a tek taraflı bir müdahalenin doğuracağı, önceden kestirilemeyen neticeler sebebiyle, daha geniş çapta çatışmaya yol açabilecektir.
Sizin Türkiye hükümetinizin başbakanı olarak mesuliyetiniz var, benim de Birleşik Amerika başkanı olarak mesuliyetim mevcuttur.
Bu sebeple, en dostane şekilde size şunu bildirmek isterim ki, bizimle yeniden ve en geniş ölçüde istişare etmeksizin böyle bir harekete tevessül etmeyeceğinize dair bana teminat vermediğiniz takdirde, meselenin gizli tutulması hususunda büyükelçi Hare'e vaki talebinizi kabul etmeyecek ve NATO Konseyi ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin acilen toplantıya çağrılmasını istemek mecburiyetinde kalacağım.
Bu mesele hakkında sizinle şahsen görüşebilmemizin mümkün olmasını isterdim. Maatteessüf, mevcut anayasa hükümetimizin icabı dolayısıyla, Birleşik Amerika'dan ayrılamamaktayım.
Teferruatlı müzakereler için siz buraya gelebilirseniz, bunu memnuniyetle karşılarım. Genel barış ve Kıbrıs meselesinin akl–ı selimle ve sulh yoluyla halli hususunda sizinle benim çok ağır mesuliyet taşımak olduğumuzu hissediyorum.
Bu itibarla aramızda en geniş ve en samimî istişarelerde bulununcaya kadar sizin ve meslektaşlarınızın tasarladığınız kararı geri bırakmanızı rica ederim.
Saygılarımla.
Lyndon B. Jonhnson
Bu mektuba karşılık, Başbakan İsmet Paşanın 9 Haziran 1964 tarihli cevabı daha da uzun oldu. Kısa bir özeti şudur:
Sayın başkan,
4 Haziran tarihli mesajınızı büyükelçi Hare'in delâletiyle almış bulunuyorum.
Kıbrıs'ta garanti antlaşması gereğince ferdî hareket hakkını kullanma kararını arzunuz veçhile talik ettik. Mesajınıza hâkim olduğunu buyurduğunuz açık kalplilik ve dostluk hislerine dayanarak, ben de size cevabımda durumu ve düşündüklerimizi tam bir samimiyetle izaha çalışacağım.
Bay Başkan,
Mesajınız gerek yazılış tarzı, gerek muhtevası bakımından Amerika ile ittifak münasebetlerinde daima ciddî bir dikkat göstermiş olan Türkiye gibi bir müttefikinize karşı hayal kırıcı olmuş, ittifak münasebetlerine değinen muhtelif konularda önemli görüş ayrılıkları belirmiştir. Gerek bu ayrılıkların, gerek mesajın umumî havasının sadece çok sıkışık bir zamanda acele toplanmış mutalara dayanarak yapılmış iyi niyetli bir teşebbüsün telâşından doğmuş hususlardan ibaret olmasını yürekten dilerim.
(...)
Sayın Başkan,
Vazifelerini, haklarını bilen bir millet olarak ittifak manzumesi içinde bulunuyoruz. Kıbrıs dâvâsının antlaşmalara riayet edilmek suretiyle, hallinden başka bir gaye takip etmiyoruz. Yardımcı olursanız, Amerikan milletinin tabiatında bulunan adalet hissini kudretli otoritenizle tatbik ettirirseniz, meselenin halli mümkündür.
Saygılarımla.
İsmet İnönü
* * *
İsmet Paşa, bu tarihte darbe sonrası teşekkül etmiş bulunan koalisyon hükümetinin başbakanıydı.
Mektupta kullandığı üslûp, Amerika'ya karşı yumuşak, gevşek ve eziklik psikozunu yansıtıyor.
Bununla beraber, birtakım yalan ve uydurmalarla, İsmet Paşanın sert ve dik durduğu yayılmaya çalışılmıştır.
Bu yalanlardan biri de, İsmet Paşaya atfedilen "Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de orada yerini bulur" ifadesidir.
Mektubun tamamını bulup okuduk, ancak içinde böyle bir ifadeye rastlayamadık. Demek ki, kasten uydurulmuş bir söz.
Türkiye–ABD münasebetlerinin zaman zaman kızıştığı şu günlerde, geçmişte olup bitenlerden de haberdar olmak gerekir diye düşünüyoruz.
Anladığımız kadarıyla, bu iki ülkenin biribiriyle savaşmak ve ciddî şekilde karşı karşıya gelmek gibi bir niyet ve hesapları yoktur. Sadece ustaca veya acemice yaşanan bazı diplomatik manevralar vardır. Gelişmeleri bu çerçevede değerlendirmek daha rasyonel olur kanaatindeyiz.
04.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|