Son yıllarda değişmekle birlikte; Türkiye’deki ‘aydın’ların İslâma bakışı genellikle olumsuz olmuştur. İslâmı, kaynağından ‘doğru’ bir şekilde öğrenme zahmetine katlanamayanlar, haliyle dinî konulara yabancı kalmış, sorulduğunda da ‘fetva’ vermekten geri durmamıştır.
Hemen herkesin ‘Ben bilirim’ dediği konuların başında da siyaset ile birlikte ‘din/İslâm’ konusu geliyor. En zor olan, ama en rahat konuşulan konular bunlar... Hele dinî konularda, “Ben bilmiyorum, işin ehline sorulsun” diyene rastlamak kolay değil.
İslâmın, Kur’ân’ın emirlerinden olan ‘namaz’ ve ‘tesettür/başörtüsü’ de bu konuların başında geliyor. Bu konularda ‘bilen’lerden çok ‘bilmeyen’lerin sesi duyuluyor dense yeridir. Meselâ, bir yolculuk esnasında namaz kılma vakti gelse ve seyahat ettiğiniz otobüsün şoförüne bu durumu hatırlatsanız büyük bir ihtimalle size hemen bir ‘fetva’ verir: “Abi, işimiz acele. Belli saatte filan yerde/otogarda olmamız lâzım. Sen en iyisi namazını kazaya bırak, eve gidince rahat rahat kıl!”
Benzer bir talebi ‘patron’una söyleyen ‘işçi’ de büyük bir ihtimalle—insafsız bir patron ise—patronundan fetva işitir: “Oğlum, çalışmak en büyük ibadettir. Namazı evinde kıl, kazaya bırak!”
İstanbul/Bağcılar’daki bir lisede yaşanan hadisenin medyaya yansıması sonrasında yapılan bazı yorumlar da bu şekilde. Neymiş, Türkiye’de 70 bin cami varmış, buna rağmen öğrenciler niçin okulda namaz kılarmış! ‘Namaz’ neticesi itibarıyla dinî bir fiil olduğuna göre, bu konuyu işin ‘ehli’ne sormak Türkiye’deki ‘aydın/gazeteci’lerin aklına niçin gelmez? Niçin herkes, müftü gibi davranıp ‘fetva’ vermeye başlar?
Ne yazık ki, başörtüsü konusunda da benzer bir tavır sergileniyor. İşin aslını bilmeyen pek çok ‘aydın’ “Başörtüsü Kur’ân’da yok” ya da “Başı örtmek Kur’ân’ın/İslâmın emri değil” demeyi sürdürüyor. Her konuda ‘fetva’ veren ‘aydın/yazar’lar hiç değilse doğrudan İslâm ile, Kur’ân ile ilgili meselelerde gerçek ‘âlim’leri dinlese ne olur? Dinleseler bilecekler ki, Kur’ân-ı Kerim’de kelime olarak ‘başörtüsü’ olmasa da ‘tesettür’ diye bir kavram var. Kadınlar ve erkeklerin ‘tesettürü/örtünme’yi nasıl temin edecekleri de belirtilmiştir. Üstelik 1400 yılı aşan bir uygulama ortadadır. Şekli ve ismi farklı olmakla birlikte; Kur’ân’da ‘tesettür’ emrinin olmadığı ileri sürülebilir mi? Yani, hayatlarını Kur’ân’ın daha iyi anlaşılmasına adayan ‘âlim’ler bilmiyor da, İslâmın emirlerine kulaklarını tıkayan ‘aydın’lar mı doğrusunu biliyor? Böylelerini ‘insaf’a davet etmek bir netice verir mi?
Kur’ân’ın emirlerini akla uzak bulanların ileri sürdükleri temelsiz iddialardan biri de, İslâmın kadına değer vermediği iddiasıdır. (İlhan Selçuk, Cumhuriyet, 3 Haziran 2007) Dünyanın geldiği şu noktada, bilinmeyen, gizli kalmış bir bilgi var mıdır? Bu iddialar doğru olmuş olsa, Türkiye’de ve bütün dünyada gençler ve bilhassa ‘hanımlar’ İslâma koşmaya devam eder miydi? “Bütün dünya cahil” de bizdeki bir kısım kendinden menkul ‘aydın’lar mı işin farkında?
Önce de insaf, sonra da insaf!
04.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|