İman, Kur’ân, İslâm için kolları sıvamış hizmet ehlini büyük, yüce ve kudsî hizmetler bekliyor. Omuzuna ihsan-ı İlâhî tarafından konulan, hakka hizmete müyesser olmuş o hizmet fedâileri taşıdıkları emanetin verdiği şeref, hazinenin manevî ağırlığı ölçüsünde aşk ve şevk içinde hareket ederler.
Şevk, vazgeçemeyecekleri binekleridir onların. Himmetlerini şevke bindirip mübareze-i hayat meydanına atıldıklarında ne kadar güçlü, büyük engeller çıkarsa çıksın hizmetin kudsiyeti sebebiyle bunları bir bir aşarlar. Sivrisinek tantanasını kesse, bal arısı demdemesini bozsa, şevkleri hiç bozulmaz, hiç teessüf etmezler. Zira kâinatı nağmeleriyle raksa getiren hakikatlerin esrarını titreten İlâhî musıkî hiç durmamakta, mütemadiyen güm güm etmektedir.1
En büyük örnek ve rehberdir Resûl-i Ekrem (asm) onlar için. Görevleri sadece tebliğdir. Kabul ettirmek ise Allah’a aittir. İnsanlar dinlemedikçe ümitlerini yitirmez, şevklerini kırmaz, aksine daha çok gayrete gelir, olumsuzluklara rağmen olumlu hareketlerine devam ederler.
Bilirler ki hizmetin büyüklük ve yüceliği gayrete getirmeye yeter onları. Onlar, “Amellerin en hayırlısı en zor olanıdır” sırrınca şartlar zorlaştıkça hizmetlerini arttırır, daha çok çalışırlar.
“Acaba ben doğru yolda mıyım? Söz ve davranışlarım hizmet esas ve prensiplerine uyuyor mu?” diye kendi kendilerine sordukları sorulara verdikleri olumlu cevap yılmadan, bıkmadan, usanmadan hizmete sevk eder onları. Bilirler ki, kendileri doğru yolda olduktan sonra yoldan çıkanların yanlışları onları bağlamaz, ayak bağı olmaz, şevklerini kırmaz.
Tembellik zindanına düşeren iç içe girmiş engelleri bir bir aşar; çalışma, gayret ve faaliyetin zevkiyle hareket ederler.
Onlar “Burası hizmet mahallidir. Rahata çekilme yeri değildir. Ücret öbür âlemde verilecektir” der; zorlukları, meşakketleri şevkle omuzlar, rahatı meşakkatte arar, rahatın zahmetle geleceğine inanırlar. “Yoksa, sizden evvelkilerin başlarına gelenler, sizin de başınıza gelmeden Cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle sıkıntılar ve musibetler erişti, öyle sarsıntılara uğradılar ki, onlara gönderilen peygamber ve yanındaki mü’minler ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyecek hâle geldiler. Haberiniz olsun, Allah’ın yardımı yakındır”2 âyeti gereği çile çekmeden nimetin, rahmetin, yardımın gelmeyeceğini bilir, hizmet adına her türlü sıkıntıyı göğüslerler.
Şu fanî dünyada emsalsiz bir Cenneti kazanma adına hangi sıkıntı, çile çekilmez ki?
Dipnotlar:
1- Münazarat, s. 46.
2- Bakara Sûresi: 214.
05.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|