5 Haziran 1967 savaşı üzerinden tam 40 yıl geçti. 1967 savaşı Arapların tarih boyunca aldıkları en büyük yenilgi değilse bile en büyüklerinden birisidir. Birkaç Arap ülkesi İsrail karşısında darmadağın olmuştur. Ama nifak cereyanı bunu da örtbas ederek hezimet değil de arizî bir yenilgi (nekse) gibi takdim etmeye kalkışmıştır. İçeride halkına envaî çeşit zulüm tattıran Abdunnasır ve Abdulhakim Amir, tarih boyunca Araplara yaşamadıkları bir utanç ve hezimet tattırdılar. Hezimetin ardından birisi intihar etti, diğeri de istifa etti. 40 yıl sonraki belgeseller Nasır’ın ağzından istifasını gündeme getiriyor. Tok sesiyle ‘bütün siyasî görevlerimden çekiliyorum’ açıklaması yapıyor. Ama gariban şarklılar ister tertip, isterse kendiliğinden olsun Nasır’ın imdadına yetişiyor ve nümayişlerle onun geri gelmesini sağlıyorlar. Ama Nasır bundan sonra siyasî kadavra olmuştur. İflah olmuyor ve ancak 3 veya 4 yıl daha yaşıyor. Geride sakil bir miras bırakıyor. Fakat onun devriyle birlikte Arap dünyasındaki karizmatik liderler kuşağı da sona eriyor. Onun ardından ideolojik ve kitleleri teshir eden ve peşinden sürükleyen gerçek lider kuşağı da kayboluyor. Geride ‘husale’ dedikleri döküntüler veya teknokratlar ve kendi söylediklerine inanmayan tipler kalıyor.
Nasır’ın karizmasına mukabil o dönemde halkta da büyük bir romantizm var. Kitleler de liderlerine inanıyorlar. Konuşmalarıyla galeyana geliyorlar. Hatta tapınma derekesinde. Lider kültü alıp başını gidiyor. Evet Nasır’ın siyasî mirâsını çalkaladığımızda birçok başarısızlık birden görülüyor. Karizması kadar hezimeti de büyük oluyor. Fakat Nasır bu hezimetin adını açıkça koymak yerine bunu itiraftan kaçınıyor ve hezimet ve yenilgi yerine “nekse” ifadesi kullanıyor. Geçtiğimiz günlerde Cezire’de ‘el hayatu ve’ş şeria’ programında Yusuf el Karadavi’yi dinlerken bu konuyla bir kez daha karşılaşıyorum. O da bu kandırmacaya temas ediyor ve yaşanılanın bir nekse (çatışmayı kaybetme) değil kelimenin tam anlamıyla bir hezimet ve topyekün yenilgi olduğunu söylüyor. Bunun sonucunda Mısır, Sina Yarımadasını kaybediyor. Bununla da kalmıyor İsrail, Doğu Kudüs’ü de işgal ediyor. Golan Tepeleri ve Batı Şeria da yine işgal edilen bölgeler arasında yerini alıyor. Bir belgeselde ifade edildiği gibi İsa Ezzavi gibi 104 yaşındaki hareket edemeyen kötürüm insanlar kaçamadıkları için İsrail askerleri tarafından tek kurşunla infaz ediliyorlar.
***
1967 savaşının bilinmeyen esrarı çok. Bunlardan birisi de, Arap cephesinde siyasî liderlik ile askerî liderlik arasındaki kopukluk. Bir de savaşın ansızın patlak vermesi ve bütün Arapların gafil avlanması boyutu var. Bu çerçevede İsrail uçakları, daha havalanamadan Mısır’ın hava filosunu vuruyor ve devredışı bırakıyor. Bunun üzerine temas hattındaki Mısır ordusu tamamen hava şemsiyesinden ve korunmasından yoksun kalıyor ve İsrail uçakları açık hedef haline gelen Mısır askerlerini biçiyor. Esir aldıklarını da daha sonra korkunç bir şekilde savaş kurallarına aykırı olarak öldürüyor. Sonuçları itibarıyla korkunç bir savaş. Ve sonuçları 40 yıla damgasını vurmuş durumda.
Bu savaş bölgedeki stratejik dengeyi de altüst ediyor. 5 Haziran’a kadar Araplar İsrail’den daima ‘sözde devlet/ ed devletü’l mez’ume’ diye bahsediyorlar. 1967 yenilgisinden sonra İsrail devleti bir vakıa haline geliyor. Sözde devlet özde devlet haline dönüşüyor. Yenilmezlik vasfı kazanıyor. Aslında Karadavi’nin temas ettiği gibi bu bir “nekse” yani geçici kayıp olmayıp bilâkis “nakba” diye ifade edilen bir felâket ve hezimettir. Karadavi 1967’yi ikinci hezimet veya nakba olarak değerlendiriyor. Ben ise üçüncü nakba olarak görüyorum. Birinci nakba, Osmanlı devletinin yıkılması ve bölgeden çekilmesidir. Bu itibarla, Allanby’nin bir tarafında Massignon diğer tarafında Lawrence ile birlikte 1917’de Kudüs’e girmesi birinci nakbayı remzeder. İkincisi, 14 Mayıs 1948 İsrail’in kurulmasıdır. Üçüncüsü de, 5 Haziran 1967 hezimetidir. Diğer iki nakbanın sebebi birinci nakbadır.
***
Neden Arapların apansızın İsrail’in saldırısına yakalandıklarına dair en çarpıcı ayrıntıyı Yahudi asıllı Fransız gazeteci ve Özal döneminde ülkesini Ankara’da temsil eden Eric Rouleau takdim ediyor. Amerikalılar diplomatik alanda farklı, istihbarat alanında farklı davranarak Arap karar alma mercilerini şaşırtıyor ve felç ediyorlar. Buna göre, 3 Haziran 1967’de Amerikan Büyükelçisi Eric Rouleau’ya Akabe Körfezi’nin İsrail tarafından kullanımı konusunda Mısırlıların esneklik gösterdiklerini ve Zekeriya Muhyiddin ile Moşe Dayan’ın 7 Hairan’da Washington’da buluşacaklarını haber veriyor. Aslında burada Rouleau, Arapları şaşırtma amaçlı olarak Amerikalılar tarafından kullanılmış oluyor. Tam da aynı sırada CIA ve diğer Amerikan istihbarat kuruluşları İsrail’i baskın bir savaşa hazırlamaktadırlar.
Mısırlılar Washington müzakerelerine hazırlanırken İsrail savaşa hazırlanmaktadır ve bunun sonucunda korkunç bir yıkım ve korkunç bir kıyım olur. Amerikalılar Irak’ta da aynısını yaptılar. Türkiye’ye karşı da İsrail-ABD ikilisi aynı poliitikaları izliyor. İbret alanlar için tarih ibret aynasıdır.
08.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|