Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 10 Haziran 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Firavun, kavmini küçümsedi; onlar da Firavun'a itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavimdi.

Zuhruf Sûresi: 54

10.06.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Allah sana bir mal verdiğinde, Allah'ın sana olan nimet ve kereminin izleri sende görülsün.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 189

10.06.2007


Terörün yegâne çaresi, İslâmın hakikatleridir

Beşeriyeti dehşetli sadmelere uğratan, tehdit eden, anarşiliğin, ifsat ve tahribin, yegâne çaresi ancak ve ancak İlâhî, semâvî bir dinin ezelî ve ebedî hakikatleridir, hakikat-i İslâmiyettir. Risâle-i Nur, hakikat-i İslâmiye ve Kur’âniyeyi müspet ve müdellel bir şekilde insanlığın nazar-ı tahkikine arz ve ifade etmektedir.

Barla Lâhikası, s. 9

***

Hem ehl-i siyasete hiç münasebetimiz olmadığı halde, kat’î bilsinler ki, bu memlekette, bu asırda, milleti anarşilikten, tereddî ve tedennî-i mutlakadan kurtaracak yegâne çaresi, Risâle-i Nur’un esâsâtıdır.

Kastamonu Lâhikası, s. 99

***

Hem hükümet, bu millet ve vatanın hayat-ı dünyeviyesine ve siyâsiyesine ve uhreviyesine pekçok faydası bulunan bu Kur’ân lemeâtlarına ve Kur’ân dellâlı olan Risâle-i Nur’a, değil ilişmek, belki tamamıyla terviç ve neşrine çalışmaları elzemdir ki, geçen dehşetli günahlara keffâret ve gelecek şiddetli belâlara ve anarşîliğe karşı bir set olabilsin.

Sözler, s. 141

***

..anarşistliğin emniyet-i umumiyeyi bozmaya dehşetli çalışmasına karşı, Risâle-i Nur ve şakirtleri, iman-ı tahkikî kuvvetiyle bu vatanın her tarafında o müthiş ifsadı durduruyor ve kırıyor, emniyeti ve âsâyişi temine çalışıyor.

Lem’alar, s. 260

***

Risâle-i Nur, mânevî tahribata ve anarşilik ve bolşevizm, tabiiyyun ve maddiyyunluğa ve şükûk ve şübehata ve küfr-ü mutlaka karşı bin sedd-i Kur’ânî hizmetini bihakkın ifa etmesiyle, bu vatanı bu tehlikeli dünya fırtınası içinde muhafazaya bir vesile olduğu ve bir sadaka-i makbule hükmüne geçip ikinci Harb-i Umumînin belâsına ve başka memleketlerde vuku bulan belâların bu memlekete girmesine mümânaatla mânevî bir siper teşkil ettiği bedahetle âşikâr olmuştur.

Emirdağ Lâhikası, s. 399

***

Risâle-i Nur, beşeri anarşistlikten kurtarmaya bir derece vesile olduğu gibi, İslâmın iki kahraman kardeşi olan Türk ve Arabı birleştirmeye, bu Kur’ân’ın kanun-u esasîlerini neşretmeye vesile olduğunu düşmanlar da tasdik ediyorlar. Emirdağ Lâhikası, s. 458

Lügatçe:

sadme: Darbe, yıkıcı müdahaleler.

müdellel: Delilli, ispatlı.

nazar-ı tahkik: Araştırıcı, tahkik edici bakış.

tereddî ve tedennî-i mutlaka: Mutlak bir alçalma ve gerileme.

hayat-ı dünyeviye ve siyâsiye ve uhreviye: Ahiret, siyaset ve dünya hayatı.

lemeât: Lemalar, parıltılar.

terviç: Revaç verme, değerini arttırma.

iman-ı tahkikî: İnandığı şeylerin aslını, esasını bilerek inanma.

bolşevizm: Hürriyet adına bütün insanî değerleri tahribe yönelerek, hiçbir kanun, ölçü, değer tanımaksızın sosyalist hedeflere varmayı benimseyen görüş.

tabiiyyun: Tabiatçılar. Natüralistler.

maddiyyunluk: Herşeyi madde ile değerlendiren, sadece maddeye istinad eden, ruhâniyatı ve mâneviyatı inkâr edenlerin mesleği, materyalistlik.

şükûk: Şekler, şüpheler.

şübehat: Şüpheler.

küfr-ü mutlak: Hiçbir imanî hükmü, delili, hakikatı kabul etmeme, kesin ve tam bir inkâr.

kanun-u esasî: Ana prensipler, ana esaslar, ana kanun.

10.06.2007


Hayat ve dünya mutluluğu (2)

—Dünden devam—

Dünkü yazımızda bir nebze olsun iyimserlik, güzel ahlâk ve pozitif bakış açısı konusunda bilgi verdik. Şimdi iman konusuna bakacak olursak;

İMAN

Kâinatı ve içindeki her şeyi sevgiyle yaratan tek bir yaratıcıya yani Allah’a iman insanın en önemli kazanımıdır. Her şeyin mükemmel ve en güzel şekilde yaratılmış olması, Allah’ın sonsuz bir ilim ve kudreti olduğunun göstergesidir. Kâinattaki mükemmel işleyiş, Allah’ın kurduğu bu sistemle her daim ilgilendiğini ve sevdiğini göstermektedir. Yaratılmışlar içerisinde en mükemmel varlık insandır. Ve kâinattaki bu mükemmel nizam, insan için işlemektedir. İnsanın yaşayabildiği tek yer de dünyadır. Dünya, bütün canlılar, özellikle de insan için mükemmel bir şekilde dizayn edilmiştir. İnsanoğlu dünyaya gönderildiği günden beri Yaratıcı bu dünyadaki insanlara nasıl yaşamaları gerektiği konusunda peygamberler ve İlâhî mesajlarını içeren kitaplar göndermiştir. Bütün İlâhî mesajlarında kendisine iman eden insanlara sonsuz hayat mutluluğunu vaat etmiştir. Zaten insanın en güçlü duygusu beka duygusudur. İnsan her daim hem mutlu, hem de bâkî olmayı arzulamaktadır. İlâhî mesajlar kişiye, topluma hem dünyada, hem de dünya sonrası hayatında ebedî mutluluğu elde etmenin esaslarını belirtmiştir. Sonsuz mutlulukta iki esas vardır: Birincisi her şeyi sevgiyle yaratan Allah’ı bizzat görüp onunla görüşmek ki bu mutlulukların en büyüğüdür. Bize en ufak bir iyilik yapan birisini merak ederiz. Bütün yaratılanları ve bizi yoktan yaratan Allah’ı görmenin mutluluğunu tarif etmek mümkün değildir.

İkincisi ise Cennette, dünyadayken insanı mutlu eden yiyecek, içecek, güzel evler ve yerler, eş çocuk gibi şeylerin en güzel şekilde sonsuz olarak kişiye verilmesidir. (İşârâtü’l-İ’câz, s. 201) İnsanın sonsuz hayatında bu iki mutluluğa ulaşmasının yolu da bu dünyada iken Allah’ın gönderdiği İlâhî mesajları anlamak için çalışıp hayatını ona göre tanzim etmesi ve kendisine gönderilen peygamberlere itaat etmesi ölçüsünde olacaktır. Peygamberler Allah’ın emirlerine tam olarak uyan insanlardır. İnsan, yaratıcısının emirlerini yerine getirdiğinde hem dünyada mutlu olur, hem de dünya hayatı sonrasındaki sonsuz hayatında mutlu olur. Yaratıcımızın insanlığa gönderdiği en son kitap Kur’ân-ı Kerim, en son peygamber ise Hz. Muhammed’dir (a.s.m.). Kur’ân-ı Kerim’de, yaratıcımız olan Allah bizlere şu şekilde seslenmektedir:

“Muhakkak ki, bu kitabı bütün insanların dünya ve ahiretteki saadetleri için Biz sana hak ile indirdik. Kim doğru yola girerse, kendi lehinedir. Kim sapıklığa düşerse o da kendi aleyhine sapmış olur. Yoksa sen onların üzerinde hüküm ve tasarruf sahibi bir vekil değilsin.” (Zümer Sûresi: 41.)

“Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, karşılığında onlara Cenneti vermek sûretiyle satın almıştır. Onlar Allah yolunda cihat ederler, öldürür ve öldürülürler. Bu, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’ân’da hak olarak verilmiş bir sözdür. Vaadini Allah’tan daha iyi yerine getiren kim vardır? Yaptığınız bu alış verişten dolayı sizlere müjdeler olsun! En büyük kurtuluş işte budur.” (Tevbe Sûresi: 111.)

“İman eden ve güzel işler yapanlar için ise, şüphesiz, Firdevs Cennetleri bir konak olmuştur.” (Kehf Suresi: 107.)

“İman edip güzel işler yapanları ise, altlarından ırmaklar akan Cennetlere koyacağız. Onlar orada ebedî olarak kalacaklar. Allah bunu hak olarak vaad etmiştir. Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır?” (Nisa Sûresi: 122)

“İman eden ve güzel işler yapanları müjdele: Altlarından ırmaklar akan cennetler onlarındır. O Cennetlerden rızık olarak bir meyve yediklerinde, ‘Bu daha önce yediğimiz rızıktandır’ derler. Rızıkları dünyadakine benzer şekilde kendilerine sunulur. Orada onlar için ter temiz kadınlar vardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır.”

Dünyaya gelen her insan yaratıcısını bilme, tanıma ve sevme, böylece hayattan zevk alma denen süreci yaşamaya tâbîdir. Buna hayat, ömür, hayat müddeti gibi tanımlamalar yapılmaktadır. Bu süreçte karşılaştığı olaylar imtihan olarak adlandırılmaktadır. Bu süreci doğru veya yanlış değerlendirerek dünyada ve sonrasındaki ebedî hayatta mutluluğu veya mutsuzluğu yaşamak insanın elindedir. Bu süreci doğru değerlendirmek Allah’ın emirlerine uyup yasakladıklarından sakınmakla olur.

SONUÇ OLARAK

İyimserlik ve güzel ahlâk insanı pozitif düşünceye, pozitif düşünce ise kişiyi her şeyi sevgiyle yaratan Allah’a imana ve bütün yaratılanları sevmeye götürür. Bu sebeple pozitif düşünce, insanın iç mutluluğu ile dış mutluluğunu sağlayan bir köprü gibidir. Pozitif düşüncede insanın iç mutluluğunu sağlayan sabır, duâ, tevekkül, güzel ahlâk, iyimserlik gibi manevî değerler dış dünyaya ve hayata bakarken mutluluk gözlüğü olur. Böylece insan hem kendisiyle, hem de bütün yaratılmışlarla mutlu olur. Evet, mutlu olmak aslında herkesinde elinde.

—Son—

Fatma ÖZER

10.06.2007


Bizim namazımız, dünya ve içindekilerden hayırlıdır!

Bu, aynı zamanda bir hadis-i şerif meâlidir. Şu son günlerde malûm çevrelerin AKP’ye vuracağız diye, bilerek veya bilmeyerek bu milletin dinine, imanına musallat olması anlaşılır bir şey değil. Hele ki, namaz gibi bir Müslümanın en hassas olduğu ibadetine hücum etmek, ne bileyim, ifade bile edemeyeceğim bir şey.

Namaz meselesiyle alâkalı olarak, kendimizin bizzat yaşadığı birkaç hadise aklımıza geldi: Hiç unutmam, dindar ve beş vakit namazını kılan bir ana-babanın çocuğu olmama rağmen, 16-17 yaşlarına, yani Risâle-i Nur’larla müşerref olana kadar, Cuma ve teravih namazlarının dışında, beş vakit namazı düzenli kılamıyorduk. Namaz, insanın nefsinin kabulde çok zorlandığı bir ibadettir. Zaten, Allah’ın izniyle şeytanın inadını ve bacağını kırıp da, bir defa insan namaz kılmaya başlasa, ondan sonra da zor bırakır. İşte, ilk defa gittiğimiz dershanede ağabeylerin lisan-ı halleri bize çok güzel tesir ediyordu. Sohbet ediyorduk, namaz vakti girince bizi hiç zorlamıyorlardı. “Kardeş, biz namaz kılacağız, sen de şu kitabı oku” diye elimize bir kitap (genellikle risâle) verirler, biz de onu okurduk. Ama, tabiî o davranış bizi sür’atle namaza doğru sevk ediyordu. Yaklaşık altı ay kadar dershaneye gidip gelmeme rağmen namaza başlayamamıştım. Nefisle mücadele neticesinde, Cenâb-ı Hak’kın inayet ve hidayetiyle bir başladık ve ondan sonra hiç aksatmadan da devam ettirdik elhamdülillah. (Bu yazdıklarımı farz ibadette riya olmayacağı için belirtiyorum) En zor şartlarda (askerlik gibi—ki namaz kılmaya gittiğimizden dolayı ceza bile çekmiştik), hatta bu uğurda uzun yol otobüslerini dahi tek başımıza çok durdurduğumuz olmuştu. Müsait bir lisanla durumu izah edince, çoğu zaman namaz molası vermişti otobüsler. Bazen anlayışla karşılamayanlar da oluyordu. Öyle bir durumla karşılaştığımız bazı otobüslerden inerek namazımızı kılıyor, sonra başka bir otobüse binerek iki otobüsle yolumuza devam etmiş oluyorduk. Çünkü, bizim namazımız dünya ve dünya içindekilerden hayırlıydı.

İşte bu beş vakit namaz kılmaya başladığımız günlerde, evden kimseye belli etmeden namazlarımızı kılıyorduk. Gündüz namazlarını dershaneye gitmediğimiz zamanlar mahalle camisinde kılıyorduk. Yine böyle bir öğle namazı için evden çıkınca rahmetli validem, benim okulların dağılma saatinde çıkmamdan şüphelenerek “Acaba bir kızla mı buluşuyor?” diye beni takip etmiş, camiye girdiğimi görünce de ağlayarak (sevinçten) eve dönmüştü.

Okullar yeni öğretim yılına başlayınca, namazlarımızı nerede ve nasıl kılacağımızı araştırdık. Okul akşama kadar olduğundan, öğle namazı pek problem olmuyordu. İkindi de ise, okulun yemekhanesinde birkaç arkadaş oturma sıralarının üzerinde, kılıyorduk. (Tıpkı yaygara kopartılan Bağcılar Lisesi’ndeki çocuklar gibi) Öğle paydoslarında diğer arkadaşlarımız yandaki kız lisesinin kızlarına kur yapmakla meşgulken, biz sür’atle yemeğimizi yiyip, okula beş-altıyüz m. uzaklıktaki camiye giderek namazımızı eda ediyorduk. Hatta, bu camide kıldığımız öğle namazları kış mevsimine geldiğinde, aldığımız abdestleri hatırlıyorum da… Aman Allah’ım! (Ankara’nın o eski çetin kışlarını bilenler bilir.) Çeşmeler buz tutmuş, parmak kalınlığında akabilen o buz gibi suyun iliklerimize kadar işlediğini hatırlıyorum. Tabiî, elemi gitmiş, lezzeti kalmış elhamdülillah! Bağcılar lisesinde koparılan feveran bana 35-40 sene önceki mazinin o günlerini hatırlattı.

Yine o günlerden namazla ilgili bir hatırayı da nakletmeden geçemeyeceğim. 70’li yılların ilk yarısında Nur hizmeti sayesinde bir çok gencin imanı kurtuluyor ve namaza başlıyordu. Bizim gibi orta sınıf ailelerde pek problem olmuyordu, çabuk kabul edilen bir durum oluyordu. Hem de ana-baba genellikle bu duruma seviniyordu. Yalnız bazı sosyete ailelerin çocuklarında aynı anlayış olmuyordu. Bunlardan babası general olan bir arkadaşımızın macerası ise daha enteresandı. Biz ona o zaman “generalin oğlu” derdik. Risâle-i Nurlarla imanını kurtarınca namaz kılmaya başlayan bu arkadaşımız diğer namazları mümkün oldukça dışarıda kılıyor, fakat sabah namazına gelince mecburen evde kılıyor. Ama kimseye sezdirmeden yapıyor bunu. Çünkü ailenin şiddetle karşı çıkacağını biliyor. Bir gün sabah banyoda abdest alırken, yanlışlıkla orada bulunan kovaya v.s çarpınca çıkan sesden bütün aile uyanıyor ve evde bir fırtına kopuyor. “Ne yapıyorsun sen?” diye. Sanki bir suç işlemişçesine namaza karşı çıkıyorlar ve ona haftada 2-3 defa sinemaya gitmesi için para veriyorlar ve gelince de filmi anlatmasını istiyorlar. Çünkü kendileri de aynı filme gidiyorlar. Bu arkadaşımız da, arkadaşlarıyla anlaşıyor ve onları yolluyor sinemaya. Tabiî arkadaşlarından da, gördüğü filmi ona özetlemek şartıyla. O da ailesine gitmiş gibi anlatıyor ama sinemaya gitmiyordu.

İşte bizi bu hatıralara yönlendiren memleketimizin garip halleri. Devlet ne olursa olsun, milletin kahir ekseriyetinin Müslüman olduğunu unutup, onun hayat damarlarından biri olan namaza karşı çıkmak, yukarıda da söylediğim gibi izah edilemez bir şey. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, Müslüman milletimiz gürültüye pabuç bırakmayacaktır. Ve o temiz vatan evlatları da, çok yakında okullarında rahat ibadet edebilecekleri yerlere kavuşacaklardır inşallah!

Osman ZENGİN

10.06.2007


Haydi çocuklar namaza!

Sevgili çocuklar,

Bu yazı, özellikle nur bahçelerinin tomurcukları olan sizedir. Ancak büyükler de okuyabilir.

Yaz tatiline girmek üzere olduğunuz şu günlerde bir taraftan karne, bir taraftan da tatil heyecanı yaşadığınızı tahmin edebiliyorum. Eğitim ve öğretim dönemi boyunca ders çalıştınız. Tatilde ise dinlenmek, eğlenmek ve gezmek hakkınızdır. Bunları yaparken de amacınız bir şeyler öğrenmek olmalıdır. Çünkü hayat da bir okuldur. Hepimiz bu okulun öğrencisiyiz ve durmadan yeni bilgiler öğrenmekteyiz. Tatil de sizin dinlenirken ve eğlenirken yeni bilgiler öğrenmeniz için bir fırsattır. Meselâ yaz tatili boyunca daha fazla kitap okuyabilirsiniz. Büyüklerinize onlardan müsaade almak şartıyla küçük yardımlarda bulunabilirsiniz. Eğer şimdiye kadar günlük tutmadıysanız, günlük tutmaya başlayabilirsiniz.

“Peki bu hayat okulunda hiç tatil yok mu?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Var çocuklar, hem de her gün. Namaz ibadeti ile günde beş vakit dünyaya ait her şeyi bırakıp çok güzel bir tatile çıkıyoruz. Bu ibadet dünya işlerinden sıkılan ruhumuzun bir teneffüsü, Allah’ın bizi huzuruna davet ettiği, bambaşka bir âleme gittiğimiz en güzel yolculuktur.

Belki çoğunuza henüz namaz farz değildir. Yani namaz kılmak zorunda değilsiniz. Diğer ibadetlerden de sorumlu değilsiniz. Ancak elinizden geldiğince öğrenerek uygulamaya çalışırsanız, sevap hanenize sevaplarınız yazılmaya başlayacaktır. Hem de sizi çok seven ve sizin de çok sevdiğiniz Sevgili Peygamberimiz’in (asm) çıktığı Miraç yolculuğuna siz de çıkmış olacaksınız. Biliyorsunuz Peygamber Efendimiz (asm), Miraç’a çıktığında orada bizzat Allah ile görüşmüş ve gelirken bize hediye olarak ‘namaz’ı getirmiştir. Bunun için “Namaz müminin miracıdır” der. Namaz ile biz de Allaha daha yakın oluruz, bütün kötülüklerden korunmuş oluruz.

Sevgili çocuklar,

Kâinattaki bütün canlılar kendi dilleriyle Allaha ibadet ediyorlar. Yani gözümüzle göremediğimiz kadar küçük canlılardan tutun da dünyamızdan daha büyük olan kürelere kadar her şey ibadet ediyor. İşte namaz bütün canlıların, meleklerin ve ruhanî varlıkların Allaha sunduğu şükürlerini, duâlarını kapsayan çok büyük bir ibadettir. Ayrıca namaz kılan bir insanın gün içinde yaptığı her meşrû işin ibadet sayılarak sevap defterine yazıldığını biliyor muydunuz?

Bu kadar güzel ve hayatınız boyunca yolunuza ışık tutacak bu ibadeti siz de öğrenmek istemez misiniz? Namaz kılmayı, namaz sûrelerini şimdiden öğrenirseniz ileride zorluk çekmezsiniz. Bu konuda büyüklerinizden yardım isteyebilir, namaz kılmayı öğreten bir kitapçık edinebilirsiniz. Babalarınızla birlikte camiye gidebilir, cemaatle birlikte siz de namaz kılabilirsiniz. Evlerinizde anne ve babanız namaz kılarken siz de onlara katılarak küçük bir cemaat oluşturabilirsiniz. Ayrıca gazetemizin daha önce promosyon olarak verdiği “Namaz ve Duâ Seti” cd’lerinizden faydalanabilirsiniz.

Eğer bu tatilde bambaşka âlemlere tatile çıkmak ve size hayatınız boyunca lâzım olacak namaz ibadetini öğrenmek istiyorsanız, haydi çocuklar namaza!

Mehtap YILDIRIM

10.06.2007


BİR KISSA, BİN HİSSE

Adil hükümdar Nuşirevan, bir gün ava çıkar. O tepe senin, bu tepe benim av peşinde dolaşırken, muhafızlardan ayrı düşer. Bir dağ köyüne rast gelir. Bir evin önünde duran hükümdar, evden çıkan kız çocuğundan içmek için su ister.

Kız çocuğu sür'atle eve girer. Bir bardağa su doldurur. Bir şeker kamışı parçasını bardağın içindeki suya sıkar ve karıştırır. Ardından suyu getirir ve hükümdara takdim eder.

Hükümdar suyun içinde toprak ve toz görünce suyu yavaş yavaş içer. Suyu içip bitirdiğinde:

“Oh elhamdülillah! Güzel ve tatlı su. İçinde toz toprak bulunmasaydı” der.

Kız çocuğu:

“Ona toz, toprağı ben bilerek koydum efendim” der. Hükümdar:

“Niçin böyle yaptın?” diye sorunca, çocuk:     

“Sizi çok susamış gördüğümden, suyu birden içersiniz de, size zarar verir diye korktum” der.     

Nuşirevan:

“Suya kaç şeker kamışı sıktın?” der. Çocuk:     

“Bir tane sıktım” der.

Nuşirevan, kızın zekâ ve anlayışına hayran kalır.

Nuşirevan sarayına döndüğünde o dağ köyünün vergi kayıtlarını inceler. Köyün vergisini az bulur ve artırır.

Bir süre sonra Nuşirevan’ın aynı dağ köyüne yeniden yolu düşer. Bir çocuktan içmek için tekrar su ister.

Çocuk hükümdara su getirmek için eve girer. Ama bir türlü evden çıkmaz.

Nihayet çocuk hayli bir zaman geçtikten sonra bir bardak içinde suyu getirir.

Hükümdar:

“Geç kaldın” der. Çocuk:

“Senin ihtiyacın bir kamış parçasından çıkmadı. Üç kamış parçasını sıkmak zorunda kaldım” der.

Hükümdar:

“Bunun sebebi nedir?” diye sorunca, çocuk:     

“Sultanın niyetinin bozulmasıdır. Biz işitmişiz ki, Sultanın kavmi üzerindeki niyeti değiştiği zaman, mahsullerinin bereketi gider ve hayrı azalır” diye cevap verir.

Nuşirevan köyün vergisinin artırılması kararından vazgeçer.

Süleyman KÖSMENE

10.06.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004