“Nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, içimden şöyle geldi: Odun toplanmasını emredeyim de toplansın. Sonra namazı emredeyim de onun için ezan okunsun. Sonra bir adama emredeyim de cemaate imam olsun. Sonra da namaza gelmeyen adamların yanlarına varayım ve evlerini üzerlerine cayır cayır yakayım.”1
Müttefakun aleyh, yani Buharî ve Müslim’de yer alan sahih, kuvvetli bir hadis-i şerif bu. Hem de yeminle söylüyor bu sözlerini Peygamberimiz (a.s.m.).
Bu hadis-i şerifi nasıl anlamalıyız? Âlimler nasıl anlamış?
Efendimizin (a.s.m.) hem yeminle, hem de evlerini yakma gibi bir tehditle dile getirdiği bu olay cemaati terk etmenin yanlışlığını, dehşetini nazara vermek içindir.
Sahabe cemaate katılmakta tembel ve üşengeç değildi. Aksine alabildiğine hassastı. Ashabını her şeyiyle himaye ve nezareti altına alan Allah Resûlü (a.s.m.) onların adımlarını takip eder, birisini göremediğinde bir derdi, sıkıntısı, problemi mi var diye araştırır, ilgilenir, bu katılımı mutlaka sağlardı.
Acaba Efendimiz “evlerini yaksam” diye bir temennide bulunduğuna göre bir karıncanın dahi incinmesini istemeyen o şefkatli Peygamber gerçekten cemaate gelmeyen kimsenin evini yakar mı, yakmış mıydı? O zaman evi yanan insan cemaatte bulunmadığı için kendisi de eviyle birlikte yanmaz mıydı?
Tabiî ki o şefkatli Nebi böyle birşeyi yapmazdı, yapmamış da. Ama bu sözleriyle ümmetine bir mesaj vermek istiyordu. Yani “Mazeretsiz olarak cemaate katılmadığınızda yaptığınız bu hareket bu kadar yanlış, suç” demek istiyor, ümmetini cemaate katılmamaktan sakındırıyor, “Bu yanlışı sakın yapmayın!” demek istiyordu.
Bu hadis-i şerife dayanarak bazı müçtehitler cemaatle namaz kılmanın farz-ı kifaye, hatta farz-ı ayn olduğunu söylemişlerdir. Ebû Hanife ve İmameyne (İmam Muhammed ve Ebû Yusuf) göre ise vacip hükmünde bir sünnet-i müekkededir. Aşırı yağmur, çamur, sel; can, mal, namus korkusu, cemaate gidemeyecek derecede hastalık gibi mazeretler dışında cemaatle namaz kılma emredilmiştir.
Resûlullah (a.s.m.) niçin bu kadar cemaate önem vermektedir? Onun hayatta bulunduğu bir dönemde cemaate katılmamak; namazı, evde, şurda burda kılmak mümkün değildi. Sahabe Kur’ân’ın, Resûlullahın etrafında kenetlenmiş, tek vücut olmuş, birbirlerinin gözüyle görür, kulaklarıyla işitir, akıllarıyla düşünür hâle gelmişlerdi.
Sonraki dönemlerde de mü’minler nerede bulunurlarsa bulunsunlar cemaatle kıldıkları namazda cemaat ruhunu muhafaza edebildikleri ölçüde her şeyleri güzel, mükemmel ve örnek olmuşlardı.
Konuya inşaallah yarın da devam edelim.
Dipnotlar:
1. Buharî; Müslim, Mesacid: 251; Tirmizî, Salât: 48.
11.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|