Meclisin, cumhurbaşkanı seçimi çıkmaza girdikten sonra mecburen aldığı 22 Temmuz’da seçim kararına rağmen, o tarihte seçimin yapılıp yapılamayacağı noktasında dahi hâlâ tereddütler vardı. Terördeki tırmanışın sürmesi, ardı arkası gelmeyen şehit cenazeleri, Kuzey Irak operasyonuna yönelik baskıların sistemli bir şekilde arttırılması, bunun en önemli sebebiydi.
Başbakanın son beyanları ve terör zirvesinden sonra yayınlanan bildiri, bu yöndeki spekülasyonların önünü şimdilik kesmiş görünüyor.
Ama belirsizliğin daha kesin bir şekilde ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak açısından, partilerin seçim tarihinin ertelenmesine karşı çıkan bir ortak tavırda buluşmaları isabetli olur.
Aslında bu işin öncülüğünü Sezer’in yapması gerekir. Ama benzeri birçok kritik durumda olduğu gibi, bu konuda da suskun ve hareketsiz.
Dahası, Kuzey Irak operasyonunun Sezer'in emriyle yaptırılacağına dair iddialar uçuruluyor!
Bunların uçuk senaryolar olmaktan öte bir anlam taşımaması temennîmizi dile getirdikten sonra, seçimle ilgili olarak yapılan ve ucundan kıyısından seslendirilmeye başlanan bazı “derin hesaplar”a geçersek... Meselâ deniliyor ki:
“Siyasette herşey yeniden dizayn ediliyor. Son yıllarda yükselen ulusalcı dalga iktidara taşınmalı. AB ve ABD aleyhtarı dalganın gazı alınmalı. Kuzey Irak ve Kürt meselesi gibi sorunları, ancak devleti kuranlar çözebilir.
“Devletin üç önemli merkezinin AKP’ye geçme ihtimali kurumları rahatsız etti. AKP yüzde 40’la geri dönse ne olur? Bu kilitlenme aşılmalı. Türkiye’nin bir süre rahatlaması için nöbet değişimi olmalı. Gerilim azaltılmalı. Taşlar yerine oturmalı...” (Nakleden: Mahmut Övür, Sabah, 10.6.07)
Yakında başlayacak terörü kınama mitinglerini de bu sürecin bir parçası olarak niteleyen bu değerlendirmenin “derin ses”li sahibi, şu anda çok önde görünen AKP’nin frene basacağını öne sürerken “DP projesinin çökmesi CHP ve MHP’yi güçlendirecek” iddiasında bulunuyor.
Bu iddialar, Ankara’nın derin mahfillerinde nasıl bir oyun planı kurulduğunu ele veriyor.
Ve cumhurbaşkanlığının AKP’ye “kaptırılmaması” ile başlayan sürecin ileriki aşamalarında hangi hedeflerin öngörüldüğünü açığa vuruyor.
Bu sürecin şimdiye kadarki serencamında yaşananları hep birlikte izledik. Siyasetin büyük ölçüde, halkın ise tümüyle devredışı kaldığı bir işleyişle bugünkü noktaya geldik. Eğer zamanında yapılırsa seçime kadar da böyle gidecek.
Seçime kadarki süreçte, iddia edildiği gibi AKP kendisi frene basar mı? Basmazsa dışarıdan başka fren mekanizmaları devreye girebilir mi?
Peki, Kuzey Irak-Kürt sorunlarını ancak devleti kuranların çözebileceği iddiası neyin nesi? Bu sorunların asıl sebebi onların zihniyeti değil mi?
Yapılan hesapların en önemli hedefi, ulusalcı dalgayı iktidara taşımak adına CHP-MHP ikilisini güçlendirme projesiyle ifadesini buluyor.
Bu köşenin dikkatli okurları, söz konusu projenin aylar öncesinden nazarlara sunulduğunu herhalde hatırlayacaklardır. (Bkz. 20.10.06 tarihli ve “CHP-MHP tezgâhı” başlıklı yazımız.)
Oysa Türkiye’yi AKP-CHP kıskacından kurtarmak ne kadar gerekliyse, CHP-MHP tezgâhına düşürmemek de en az o derece önemli.
15.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|