Şu dünya misafirhanesine gözünü açıp bakan herkes, yeryüzünün daima işleyen bir fabrikaya benzediğini görür. Bu daimî faaliyetten, yani bitki ve hayvan türlerinin doğup ölmelerinden dolayı çevresinde hakikî bir kir bulunmadığını fark eder.
En basit bir fabrikada ve iş yerinde bir hafta temizlik yapılmazsa artık ve döküntülerden o fabrikada durulmaz. Yeryüzünde gerek karada, gerekse denizlerde sürekli canlılar öldüğü halde kirlilik yoktur. Sonbahardaki bitki ve hayvancıkların ölüleri, bakteriler tarafından ufalanıp ortadan kaldırılmaktadır. Denizlerde ise ölen balıklar kan kokusunu çok uzaklardan hisseden diğer balıklar tarafından yenilip temizlenmektedir. Cenâb-ı Allah’ın Kuddüs ismi gereğince kâinatta mükemmel bir temizleme faaliyeti yürütülmektedir.
Bu mukaddes temizleme emri hücreden yıldızlara kadar her alanda cereyan etmektedir. Gökyüzünde ölen yıldızlar eğer atmosferde temizlenmeyip doğrudan dünyaya girseydiler düşen meteor taşlarından dolayı insanların dünyada yaşamaları mümkün olmazdı. Demek ki, mukaddes temizleme fiili semavât fezasında da işlemektedir. Düşünün ki, sert bir yağmur ve doluya dayanamayan insanoğlu, o gök taşlarına karşı ne yapabilirdi? Nereye kaçabilirdi? Meselâ Ay’ın kesitine baktığımızda onun yüzeyinin delik deşik olduğunu görürüz, çünkü orada atmosfer yok. İnsanın beşiği olan dünya ise atmosferle adeta bir yorgan gibi çevrilerek korunmuştur.
Mukaddes temizleme emrinin karada ve denizde de mükemmel bir şekilde işlediğini görüyoruz. Binlerce hayvan ve bitki türlerinin doğum ve ölümleri sürekli devam ettiği halde ne karada, ne de denizde hiç bir kirlilik görülmüyor. Karanın herhangi bir yerinde bir canlı öldüğü zaman karaların kartalları hemen devreye girip o ölü leşi parçalayıp hem kendileri yiyor, hem de temizlik yapmış oluyorlar. Kalan kısmı da kurtlar ve bakteriler ayrıştırıp tekrar toprağa bitkiler için enerji olarak bırakıyorlar. Kalan bir kısım parçacıkları da karıncalar (cenazeleri toplayan sıhhiye memurları) temizliyor. Bu çalışkan taifenin, sürekli kendi boylarından büyük ölmüş canlı hayvanların cenazelerini yerden topladıklarını herkes görmektedir. Ayaklar altında ezilme pahasına mukaddes temizleme emrini muntazaman yaparlar.
Besin zincirinde bir kesilme olmadan her varlık hem besleniyor, hem de temizleme fiilini yapmış oluyor. Böylece sistemde en küçük bir israfa da rastlanmıyor. Bu temizleme işinde bitkilerin de büyük görevi vardır. Havadaki zararlı gazların, bilhassa karbondioksitin temizlemede önemli rolleri vardır. Bitkiler, ortamdaki karbondioksiti alıp, fotosentez yoluyla havaya bol miktarda oksijen vermektedirler. Böylece yeryüzünün temizlenmesinde önemli rol oynarlar.
Kâinatın küçük bir misâli olan insan vücudunda da aynı temizleme işlemi sürmektedir. Nefes aldığımızda akciğerlerimize giren hava kanı temizler ve kirli hava dışarı çıkar. Ayrıca hücreler içerisinde de bu temizleme muâmelesi sürmektedir. İnsanda tahminen 100 trilyon hücre vardır. Bunun dörtte birini alyuvarlar oluşturmaktadır. Alyuvarların saniyede 2,5 milyon tanesi ölmektedir. Bu dakikada 150 milyon, 24 saatte ise 216 trilyon ediyor. Bu ölen alyuvarların temizlenmesi için de vücudumuzda bunları yiyecek hücreler yaratılmıştır. Böylece temizlik en küçük dairede de devam etmektedir. Hava bitkilerin döllenmesi ve bütün lisanları nakletmesinin yanında bir de toz ve toprağı siler, temizler. Yağmur da aynı şekilde yeryüzünün kirlenmiş yüzünü temizler. Böylece kâinattaki bütün sistemde hem iktisat, hem de temizlik hüküm sürer. Tâ ki, “beşerin bulaşık eli” karışıncaya kadar…
İşte bu bulaşık el dünya cennetini hem arkadaşı, hem hanedeki efradı olan diğer varlıklara, hem de kendisine dar etmiştir. İnsanoğlu, Kur’ân hakikatlerinden ve İslâmın prensiplerinden olan adalet, iktisat, nezafete uymamakla kâinatı bir derece bozmuştur. Ayrıca bu hareketiyle kâinatı kızdırmıştır. Bu kirli elin ulaştığı her yer bulaşmış ve kirlenmiştir. İnsanlık aşırı tüketimi, bir hayat biçimi olarak kabul etmiş durumdadır. Bunun sonucu olarak da kendi ürettiği çöp dağlarında boğulmaktadır. Denizi kirletmiş, kendisine sunulan balık nimetinin sayısını azaltmıştır. Şimdilerde bir kısmına uzaktan resimlerine bakabiliyor.
İnsanoğlunun dünyada yaptığı tahribi Rum Sûresi 41. âyet çok güzel bir şekilde izah etmektedir: “İnsanların kendi elleriyle işledikleri yüzünden, karada ve denizde fesat meydana çıktı ki, Allah, işlediklerinin bir kısmının cezasını onlara tattırsın. Olur ki dönerler.”
Evet, gerçekten de karada ve denizde fesat belirmiştir. İşte bu fesatlardan birisi günümüz insanının uykusunu kaçırmaktadır ki, o da küresel ısınma sebebiyle iklimlerin değişmesini çok açık bir şekilde görüyor ve yaşıyoruz. İnsan tahripte dağları aştığı için İlâhî dengeye yaptığı müdahalenin cezasını çekmektedir. Karada ormanlara saldıran insan, her dakikada yaklaşık 50 dekarlık yeşil alanı tahrip etmektedir. Bu durum hem diğer canlı varlıkların hayat alanlarını yok etmekte, hem de zararı bir şekilde insana dönmektedir. Tropikal orman alanlarından yaklaşık 250 hektarın tahrip edilmesi, 750 tür ağaç, bin 500 tür çeşitli bitki, 400 tür kuş, 125 tür memeli hayvan, 100 tür sürüngen, 60 tür su hayvanı, 150 tür kelebek ve çok sayıda böcek çeşidinin yok olmasına sebep olmaktadır.1
İnsanlık bugün çevreye yaptığı tahribat yüzünden kendi boğazını sıkmış vaziyettedir. İşte diz boyu israfa dalmış olması başını ağrıtıyor. İklim değişikliğinde en önemli etkenlerden birisi de fosil yakıtlarının (petrol, doğal gaz, kömür) israfla kullanılmasıdır. Sadece ABD, atmosfere 5 milyar 230 milyon ton karbondioksit atık bırakmaktadır. Bu da dünya kirliliğinin % 25’ini oluşturmaktır. Çin, % 14’lük, Rusya ve Japonya % 7’şerlik, Almanya % 4’lük oranda kirletici konumundadır.2
Denizdeki fesat ise çok daha vahim. Araştırmalara göre dünya genelinde bulunan su kaynaklarının % 43’ü kullanılamaz durumdadır. Ülkemizde Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin verilerine göre 40 yıllık dönemde 1,3 milyon hektar sulak alan yok edilmiştir. Yeraltı sularındaki da aşırı tüketim oraları da bitirmiştir. Trakya’da 10 yıl önce 4 metreden çıkan suya, artık 250 metrede bile rastlanmıyor. Konya ovasında ise rakam 450 metre civarında. Evet, Kur’ân-ı Kerim’in ifadesiyle “Olur ki dönerler” durumundayız.
Şu anda ellerimizle işlediklerimizin cezasını tartıyoruz.
Dönmek elimizde, o da “Hakaik-i Kur’ânîyeden ve desatir-i İslâmiyeden olan adalet, iktisat, nezafete” imtisâl etmekle mümkündür. (Bizim Aile, Haziran-2007 sayısından alınmıştır)
Kaynakça:
1- a.a- Mutlu Mete
2- Prof. Dr. Alaattin Baysun
15.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|