Pakistan’da yayınlanan Dawn gazetesinden Necmeddin A. Şeyh ‘Ferment in Muslim World’ yazısında İslâm dünyasının kaynama noktasında bulunduğunu yazıyor. Soğuk Savaştaki kaynama yıllarıyla ilgili, ünlü Mısırlı gazeteci Muhammed Haseneyn Heykel’in ‘Senevatü’l galeyan’ adlı kitabını hatırlarım. Ama Soğuk Savaş sonrası galeyan yılları Soğuk Savaş yıllarındaki galeyanı aratacak gibidir. Sözgelimi, Ürdün Kralı Abdullah 2007 ile ilgili öngörülerinde üç bölgede iç savaş beklentisini dile getirmişti. Bendeniz de ‘Üç savaş ve bir darbe’ başlıklı yazımda konuya enine boyuna temas etmiştim. Yeniden kaseti başa saracak ve Ürdün Kralı Abdullah’ın sözlerini hatırlayacak olursak, Irak, Filistin ve Lübnan’da iç savaş beklentisi kısmen de olsa gerçek çıktı. Irak Başbakanı Maliki Negroponte gibi Amerikalı misafirlerine artık iç savaşın ve Sünnî-Şiî kavgasının önüne geçtiklerini söylüyordu ki, Samarra’daki Şiîlerce kutsal addedilen Hasan Askeri Türbesine ikinci saldırı geldi ve mezarın minareleri yıkıldı. Türkiye’de pek dikkat çekmese de, bundan bir iki hafta önce de Şah-ı Geylânî Türbesi benzerî bir saldırıya maruz kalmıştı. 2006 Şubat’ında yaşanan ilk saldırıdan sonra Şiî-Sünnî çatışmaları ülke geneline yayılmış ve Şiîler birçok Sünnî camiine el koymuşlardı. Binlerce insan da bu kör döğüşüne kurban gitmişti. Son sıralarda Irak’ta Şiî-Sünnî gerilimi düştü bunun nedeni İran’ın bu yöndeki talimatlarıdır. Zira ABD ile hesaplaşma günü yaklaşırken, bir de bölgedeki Sünnîlerin öfkesini üzerine çekmek istemiyordu. Yani ölüm mangaları faaliyetlerine ara vermişlerdi. Ama birileri bunun devamını istiyor olmalı ki, Şah-ı Geylânî Türbesinden sonra yine Hasan Askeri Türbesi ikinci saldırıya maruz kaldı. Ürdün Kralı Abdullah’ın söylediği gibi, Lübnan’da bir iç savaş provası yaşanıyor. Feth’ül İslâm ile ordu arasında yaşanan çatışmaların anlamı bu. Henüz Hizbullah ile Sünnîler veya ordu arasında çatışma çıkmasa bile, ansızın başlayan Feth’ül İslâm ile ordu çatışmaları Lübnan’ın her türlü ihtimale açık olduğunu gösteriyor.
***
Ürdün Kralı Abdullah’ın söylediği üçüncü alan ise, Filistin’di. Mekke Mutabakatı ile kardeş kanı durduruldu, ama yenilenen çatışmalarla birlikte ortada mutabakat falan da kalmadı. Mekke mutabakatı yıkıldı. Ve Filistin’in üç parçaya bölünme ihtimali giderek artıyor. Referans gazetesi bunu açık bir şekilde yazdı. HAMAS Gazze’yi ele geçirmeye çalışıyor, El Fetih ise Batı Şeria’ya el koymanın hesaplarını yapıyor. HAMAS, Gazze’deki Fetih’e ait silâhlı gruplardan silâhlarını Cuma gününe kadar teslim etmelerini, aksi halde operasyonla karşılaşacaklarını duyurdu. Fetih bunun bir darbe olduğu görüşündedir. Böylece daha önce Gazze ile alâkalı olarak yakıştırma olan ‘Hamasland’ ifadesi gerçeğe bürünmüştür. Ne yazık ki, böyle. Burada Fetih ve HAMAS’ın ikisi de eşit derecede kabahatli. Fetih tamamen kurucu örgüt olarak Filistin’in rantını yemeye adadı kendisini. Zamanla yozlaşarak siyasî bir kabile haline dönüştü. Bu itibarla, Edward Said bunu yıllar önce gördü ve Arafat için Butelezi ifadesini kullanırken Fetih’in hakim olduğu alana da Bandustan tabirini uygun gördü. Bugün itibarıyla geriye baktığımızda Arafat’ın rüyasının bir Filistin devletinin olduğunu görüyoruz, ama bu fiiliyatta Bandustan’a dönüşmüştür. Yöntem yanlışlığı Filistinlileri Filistin devletine değil, Bandustan’a çıkarmıştır. Hayal, ancak doğru yöntem kullanılırsa gerçek olur. Aksi taktirde serap ve harap olur. İkinci kademe de, HAMAS’ın silâhlı bir örgüt haline gelmesi de temelden hatalı bir davranıştı. İkinci olarak, hükümeti teşkil edecek şekilde siyasete asılması ve onun sonucunda iktidara gelmesi de siyasî projesinin gerçeklerden kopuk olduğunu belgelemiştir. Gerisini de İsrail ile uluslararası camia tamamlamıştır. Bu meyanda, The Independent gazetesinin tespiti çok manidardır: Uluslararası camia boykot ile Filistin’de umutsuzluk ve çaresizlik meydana getirmiş ve bu da çatışmaları tetiklemiştir. HAMAS bunu ya görmemiş, ya da görmek istememiştir. HAMAS’ınki maalesef erken doğum olmuştur.
***
Bütün bunların muhassalasında şimdi Filistin toprakları üçe bölünmekle karşı karşıya. 1948 topraklarında İsrail. Batı Şeria’da ise İsrail ve Ürdün’e bağımlı bir Fetihland. Gazze’de ise dünyaya tümden kapalı bir HAMASLAND. Peki taraflar neyi paylaşamıyorlardı? Kaç defa “kırmızı çizgimiz kardeş kavgasıdır” dediler. Demek ki sözlerin fazla ehemmiyeti yok. Önemli olan uygulama. Ve bakıyorsunuz taraflar birbirlerine İsrail kadar kötü muamele ediyor. Fetih sözcüsü Daniel Pipes’ı aratmıyor. Mahir Mikdat, HAMAS’ı Kaide’ye benzetiyor ve onun Gazze’de bir hilafet devleti kurmaya hazırlandığını ileri sürüyor. Dolayısıyla İsrail’le ortaklığını ilan etmiş oluyor. Yasir Abid Rabbo gibiler de HAMAS’ı İsrail’e şikâyet ediyorlar. Ama dediğim gibi, meseleye HAMAS gözlüğüyle bakmak da yanlışın öteki yüzüdür. Demek ki, hedef kadar yöntem de önemlidir. Doğru yöntemden mahrum olanlar hedeflerine ulaşamazlar.
14.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|