Türkiye hem kültürel, hem de stratejik açıdan gözetim altında. Zira Türkiye parçalanmış bir modeli temsil ediyor. Türkiye her halukârda Gelibolulu Mustafa Ali’nin de belirttiği gibi İslâm dünyasının mihver ülkesi veya küresel gücü. Amerikalı tarihçi Paul Kennedy’nin tesbitinden de öte. Paul Kennedy Türkiye’yi bölgesel bir güç olarak nitelendiriyor ve onu diğer pivot/eksen ülkelerle birlikte mütalaa ediyordu. Bu tasarı veya tasavvur gerçeği aksettirmiyor.
Halbuki Türkiye mevcut haliyle bölgesel bir ülke olsa bile potansiyel olarak İslâm dünyasının tek küresel gücüdür. O sağa yattığında İslâm dünyası sağa, o sola yatıtğında İslâm dünyası sola yatar. Abbasilerden beri başlayan bu küresel süreç Yavuz’la birlikte Osmanlılaşarak ve Anadoluluşarak devam etmiştir. 1826 tarihinden beri de Huntington’ın dediği gibi ikircikli olmaya başlamıştır. Bunun nedeni Fransız Devriminin kaçınılmaz etkileridir. Bu tarihten itibaren, şizofrenik kimlik üzerinden kimlik çatışması yaşanmıştır. 80 yıldır şizofnerik yapıda Batı ekseni galip gelmiştir. 1950’lerde ise dengelenen bu şizofrenik yapı kırılmalarla devam etmiştir. İslâm dünyası da Türkiye’deki bu kimlik çatışmasının bitmesini bekliyor. Bu kimlik çatışması, Türkiye’yi parçalı yapmaktadır.
Kemal Derviş Devrim Sevimay’a aksini söylese ve Huntington’ın tespiti istenilir bir durum olmasa bile doğrudur. Bu çelişkiyi yaşatanlar Huntington’a kızıyorlar. Bu aynaya kızmaktır. Huntington Türkiye ile ilgili sadece tespitini aktarıyor. Elbette onun medeniyetler çatışması tezi mühendislik ürünüdür ve buna katılmamızı bizden beklemesinler. Lakin, bununla birlikte Türkiye ile ilgili şizofrenik kimlik tezi doğru ve yerindedir. Bu kimlik çatışmasının alacağı şekil de Clinton’ın dediği gibi 21’inci yüzyılı belirleyecektir. 20’inci yüzyılı Osmanlı’nın inkirazı belirlemiş 21’inci yüzyılı da Türkiye’nin inşası belirleyecektir. Bu itibarla, Türkiye üzerinde çift göz dolaşıyor. Daima tarassut halinde.
***
Bu gözlerden birisini Osmanlı’nın yıkılmasını sağlayan güç olarak nitelendirmek mümkündür. Bu gücün en hassas noktasını bugün Amerikan idaresinde kümelenmiş Neoconlar temsil etmektedirler. Michael Rubin’in ed dediği gibi onların gözleri daima Türkiye üzerindedir. Türkiye’nin alacağı şekil onların da proje ve politikalarının geleceğini belirleyecek ve tayin edecektir. İstikballeri Türkiye’deki mücadelenin eksenine bağlıdır. Türkiye Neoconların modeli olmuştur. Bu modelin yaşayıp yaşamaması İslâm dünyasındaki geleceklerini de belirleyecektir. David Frum, Richard Perle ve Wolfowitz hep Türkiye modelinden bahsetmişlerdir. Wolfowitz bir ara Endonezya modelinden de bahsetse en köklü olanı Türkiye’dir. Bugün Türkiye’de ulusalcıların temsil ettiği model onlar için hayati ehemmiyete haizdir. Bundan dolayı da Daniel Pipes: “Washington laiklerin tarafını tutmalı” diyor. Ona en güzel cevabı yine İsrailli bir hemşerisi veya okuru; Mirqa Raquel Kohn vermiş: “Merhemin varsa kel başına sür”der gibi şunu yazmış: “Support the secularists in Israel!” Yani gücün yetiyorsa İsrail’deki laikleri destekle. Gözlerden birisi Neoconların temsil ettiği ‘beynelmilel Yahudi’ gözü ise ikincisi de yine en ileri model olarak Türkiye modelini takip eden ve geleceklerini buna bağlayan İslâmi kesimlerin ikinci gözüdür. Bu göz de Türkiye’nin üzerindedir. Financial Times gazetesi ‘İslamcıların gözü Türkiye’deki krizde’ başlıklı yazısını bunu tahlile ayırmıştır.
İhvan’ın önemli isimlerinden olan İsam El Aryan FT’nin muhabiri Roula Halef’e yaptığı değerlendirmede bakın bunun ipuçlarını nasıl vermiş: “Türkiye’deki bu krizin nasıl çözüleceği bölgedeki İslâmcı hareketlerin nasıl evrileceğini de belirleyecektir. Radikaller, böyle bir durumda, demokratik yolun beyhude olduğuna bir kez daha ikna olacaklardır...” 28 Şubat sürecinden beri İslâmi kesimler Türkiye’yi izliyorlar. RP’nin alaşağı edilmesi zaten Selefileri yeterince ikna etmişti. Eğer AKP de darbe yerse bu defa İhvan gibi ılımlı hareketler de bu yolun neticesiz olduğuna dair ikna olacaklardır. Kuşkularını tamamen zail edecektir. Mesela bu tecrübenin İslâmi kesimlerde bıraktığı etkiyi anlamak için Beyan dergisi yayınları arasında çıkan Muhammed Bin Şakir eş -Şerif ‘in ‘Tecdid el hitab beyne’l tasili ve’t tahrif’ adlı kitabına bakmak kafidir. Sedat döneminde genç bir üniversiteli olan ve ateşli çıkışlarıyla göze çarpan ve sonra durulan ve olgunlaşan (AKP çizgisine gelen) İsa El Aryan’ın tespiti Clinton’ınkine eşit ve yakın bir tespittir. Türkiye’deki tatbik edilen yöntem ve modelin sonuçları sadece Türkiye’yi değil Batı ile Doğuyu ve onun ötesinde bütün dünyayı sarsacak niteliktedir. Bu itibarla, aslında neoconlar istedikleri kıvama getiremedikleri AKP’yi yıkmak istemekle yine ayaklarına ateş etmiş olacaklar. Tezad ama daha iyisini bulamazlar!
***
28 Şubat sürecinden beri Türkiye küresel izlenmede. Bu izleyen gözlerden birisi İslâmcıların diğeri de neoconların gözü. Bu bağlamda, El Cezire Kanalı’nın gerçekleştirdiği Türkiye haftasıyla ilgili bulduğu başlık kaderin bir remzi olmalıdır. ‘Aynun ala Türkiye/ Türkiye üzerindeki göz...” Ve bunun tetimmesi ‘ aynun uhra ala Türkiye’ şeklindedir. Bu ikinci göz de neoconların gözüdür. Cezire’nin gözü Arapların gözünü temsil ediyor. Velhasıl, Türkiye’nin krizi küresel bir krizdir. Bundan çıkış da yeni küresel düzeni belirleyecektir...
13.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|