İki gündür Allah Resûlünün (a.s.m.) cemaatle namaz konusundaki hassasiyetini dile getirmeye çalıştık. Bu hassasiyet cemaat ruhunun teşekkülünde, tek vücut olmada büyük rol oynamıştı. Şu birkaç olay da Resûl-i Ekremin (a.s.m.) bu ruhun yerleştirilmesinde gösterdiği titizliğin bir ifadesidir.
Ebu Hüreyre’den rivayet edilen, Müslim’de yer alan bir hadis-i şerife göre birgün gözleri görmeyen Abdullah ibni Ümm-ü Mektum, Kâinatın Efendisine (a.s.m.) gelmiş, “Ya Resullallah, beni mescide götürecek bir kılavuzum yok” diyerek cemaate katılamamadaki özrünü belirtmiş, Resûl-i Ekrem de (a.s.m.) ona izin vermiş, ancak dönüp giderken, “Namaz için okunan ezanı işitiyor musun?” diye sormuş, o da, “İşitiyorum” deyince, “O halde icabet et” buyurmuşlardı.
Bazı âlimler bu hadise dayanarak cemaate katılmanın farz-ı ayn olduğunu ileri sürmüşlerdir. Cemaatin sünnet-i müekkede olduğunu söyleyen Hanefî mezhebi imamları ise Abdullah İbni Mektum’un cemaate katılmasının zorunlu değil, mendup olduğuna dikkat çekerler. Allah Resûlü (a.s.m.) onun sevaba iştiyaklı olduğunu bildiği için onun her hâlükârda cemaate katılabileceğini düşünerek böyle buyurmuşlardı. Yoksa can, mal, namus korkusu, cemaate katılamayacak derecede hastalık, v.s. gibi mazeretleri geçerli kabul etmişti. Âmâlık da bir özürdü.
İbni Mace, Darekutnî gibi hadis âlimlerince rivayet edilen, “Kim ezanı işitir de, cemaate gelmezse onun namazı yoktur. Özürden dolayı gelememesi müstesna” hadisinde dile getirilen “namazı yoktur” ifadesini ise âlimler, “Namazı kabul olmaz” anlamında değil, “O namaz mükemmel, ideal anlamda bir namaz değildir” tarzında anlamışlardır. Camide, mescidde olmasa bile evinde, işyerinde, şurda veya burda iki kişiyle de olsa cemaatle kılınan namaz yine yirmi beş kat cemaat sevabını kazandırır. Tabiî camide kılanan cemaat namazının, hele sayı daha fazla ise sevabı daha çoktur. Şu veya bu şekilde cemaate yetişememiş, birlikte cemaat olabileceği birkaç kişi de bulamamış, namazını tek başına kılmış kimsenin de şüphesiz namazı sahihtir, makbuldür. Ancak cemaat sevabından mahrum kalır, cemaatle hedeflenen kâmil namaz sevabını elde edemez.
Ahmed bin Hanbel’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte birgün namazı bitirdikten sonra cemaati içinde namaz kılmayan iki kişiyi gören Allah Resûlü (a.s.m.) onları yanına çağırmış, cemaate katılamadıkları için korkularından titreyerek gelen bu iki kişiye, “Sizi bizimle namaz kılmaktan meneden şey nedir?” diye sormuş, onlar da namazı evde kıldıklarını söylediklerinde, bir daha böyle yapmamalarını, camiye geldiklerinde imama uymalarını, evde kıldıklarının farz yerine geçeceğini, ikincisinin de nafile olacağını bildirmişlerdir. Bu da Resûl-i Ekremin (a.s.m.) cemaatle kılınan namaza verdiği öneme diğer bir örnektir.
İşte bu ve bunlara benzer teşviklerdir ki şiddetli yağmur, şiddetli soğuk, sıcak, hastalık, can, mal korkusu, sel; soğan, sarımsak yemek, v.s gibi mazeretler dışında Sahabe titizlikle cemaate katılıyor, cemaat ruhunu canlı tutuyorlardı.
13.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|