Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), Bilkent Üniversitesi’nde düzenlenen ‘mezuniyet töreni’nde bir başörtülüye diploma verilmesini soruşturma konusu yapmış. Gazetelere yansıyan haberlere göre, bazı üniversite rektörleri Bilkent’in uygulamasını YÖK’e şikâyet etmiş ve soruşturma açılmasına sebep olmuşlar.
Bir soruşturma açılması gerekiyor, ama bu başörtülü öğrenciye diploma verildiği için değil; aksine başörtülü öğrenciler üniversiteye alınmadığı için açılmalı. Çünkü üniversitelerde uygulanan yasak, yürürlükteki kanunlara uygun bir yasak değil, aksine baştan sona ‘keyfî’ bir yasaktır.
YÖK’ün; yapması gereken onlarca işi bir yana bırakıp, bir başörtülü öğrenci diploma törenine katıldı diye soruşturma açması acıklı bir durumdur. Türkiye böyle bir muameleye lâyık değildir. Hatırlamak lâzım: Dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasında hiç bir üniversitemiz yer alamamıştı. YÖK, asıl bu işlerle uğraşıp, değil ilk 500, ilk 50 üniversite arasında Türkiye’deki üniversitelerden birkaçının yerleşmesi için gayret sarfetmeli değil miydi?
Büyük bir yanlışlık, yıllardan beri sürdürülmeye devam ediyor. Peki, böyle tavırların halk nezdindeki yansıması hiç düşünülmüyor mu? Türkiye’yi idare edenlerin başörtüsünden bu kadar rahatsız olması hayra alâmet sayılamaz. Başörtülü öğrencilerle aynı mekânı, aynı salonu paylaşmaya dahi yanaşmayan rektörler görmüştük. YÖK’ün son tavrı, bu anlayışın bir şekilde devam ettiğini de gösteriyor. Böyle davranmak YÖK’e ve rektörlere yakışır mı?
Yıllardan beri tekrarlanan anketlerin ortaya koyduğu bir netice var: Türkiye’de yaşayan hanımların büyük ekseriyeti başörtüsü takıyor. Üstelik başörtüsü takmayan hanımlar da başörtüsü takılmasından rahatsız olmuyor ve başörtüsünün hele hele üniversitelerde yasaklanmasını onaylamıyor. Bütün bunlar göz önündeyken, basit bir konuda soruşturma açılması haklı görülebilir mi?
YÖK’ün tavrı, ‘hem suçlu, hem de güçlü’ şeklinde özetlenemez mi? Hem kanunsuz bir yasağı, zorlama yorumlarla uygula, hem de ‘peruk’ takarak okuyan bir öğrencinin mezun olduktan sonra başörtüsü ile diploma almasını soruşturma konusu yap! Bu hareket, yasağı savunanların ruh halini ortaya koyması bakımından da dikkat çekici.
“Tek başına, iş başına” gelen bir iktidar döneminde, hem de bir bakanın kızının maruz kaldığı bu davranış; hak, hukuk, adalet ve demokrasiye ne kadar muhtaç olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda, bu talepleri dile getirenlere karşı, “Acele etmeyin, bekleyin, bu problemleri sonra çözeceğiz” diyerek, ‘ötele’yenlerin doğru yapmadıkları anlaşılmış oldu.
Soruşturma haberinin gazetelerde yer aldığı günde, Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı ve Milletvekili Claudia Roth, “(Başörtüsü) Takana karışmamak gerek” diyordu. (Sabah, 19 Haziran 2007)
Dünyadaki örnekler ve Türkiye gerçekleri orta yerde olduğu halde, başörtülü öğrencilere Claudia Roth kadar da müsamaha göstermeyenlere Allah insaf versin. Âmin.
Başka ne diyelim?
20.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|