Seçimlere 35 gün kaldı, ama Türkiye henüz seçim havasında değil. Buna rağmen siyasette ilginç gelişmeler de oluyor. Adaylar artık seçim bölgelerinde kendilerini ve partilerini anlatmaya başladılar. Liderlerin mitinglere başlaması ile meydanlar ısınmaya başlıyor. Ancak yaşanan terör olayları sebebiyle meydanlarda istenilen havanın yakalanması zor görünüyor.
Her seçim öncesinde olduğu gibi, yine gelenek bozulmadı, toplumsal mühendislik projeleri ortalıklarda dolaşmaya başladı. Kulislere değişik senaryolar yazılarak pompalanıyor.
Malûm medya-ve buna katılan bir takım iktidara yakın gazeteler-yine iki partili bir Meclis, ya da MHP’nin koalisyon ortağı olacağı bir senaryoyu yazmaya başladılar.
Bir taraftan iki partili bir Meclis’in Türkiye’ye ne kadar “büyük hizmetler” getirdiğini söylüyorlar. Diğer yandan, bu olmazsa ikinci bir alternatif MHP’yi de işin içine katıyorlar.
Gerekçeleri de şu oluyor. Amerika’daki sistem gibi olsun. Orada, demokratlarla, cumhuriyetçiler var. Bizde de-Türkiye’ye uyarlanmış versiyonu-bir yanda devletçi laik kesim, diğer yanda muhafazakâr demokrat(!) bir kesim olsun.
Bunu güçlendirecek yönlendirme anketler başladı bile. Anketlerin hiçbiri birbirini tutmuyor. Bir bakıyorsunuz, iki parti barajı geçmiş, diğerinde üç, bir diğerinde dört… Hatta bazı gazetelerde öyle ilginç anketler yayınlanıyor ki, akla ziyan… Gazete, kendisine yakın partiyi birinci parti gösteriyor, diğerleri de onu takip ediyor. Parti genel merkezinde anket yapılsa bu kadar oy alması mümkün olmaz diye düşünüyorsunuz.
Hatta devletin haber ajansı AA bile “seçim provası” yapıyor. Gerçi ajans bu haberi “prova değil, test yaptık” dese bile, bu ankete göre de “yönlendirme” konusu gündeme geliyor.
Bu anketlerin ortak bir yönü, başta bahsettiğimiz gibi, üç partili bir Meclis’e kamuoyunu alıştırmak. Yazar Erdal Şafak da buna dikkat çekiyor. “12 Eylül askerî yönetiminin Türkiye’ye getirmeye, hatta dayatmaya çalıştığı iki partiye dayalı demokrasi modelinin bugün de ciddî bir taraftar kitlesi var.” (12.6.2007, Sabah)
* * *
Bunun yanında, AKP birinci parti olsa da, hükümeti CHP ile MHP’nin kuracağını söyleyen “mühendisler” de az değil. AKP’nin muhalif milletvekillerinden önümüzdeki seçimde aday olmayan Turhan Çömez de bunu söyleyenlerden... Çömez, seçimlerden sonra, sandıktan AKP’nin birinci çıkacağını, hükümeti ise CHP ve MHP’nin kuracağını iddia ediyor.
Bundan cesaret alan MHP, işi daha ileriye götürüyor. Bahçeli’nin cumhurbaşkanı olacağını bile söylüyor. Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandır, “Devletin başına Devlet gelecek” derken, “Yeni cumhurbaşkanımız hayırlı olsun” demeyi de ihmal etmiyor.
Diğer yandan, soldan transfer ettiği adaylarla “merkez” olduğunu ileri süren AKP’nin bu ispatı millet nezdinde değil de, öncelikle ABD’de yapmaları düşündürücü. AKP’li milletvekilleri Egemen Bağış, Reha Denemeç ve Mevlüt Çavuşoğlu, seçim ortamında seçim bölgelerinde olmaları beklenirken, ABD’ye gidip “düşünce kuruluşları”na “AKP’nin Türk siyasetinde merkezi temsil ettiğini” anlatmaya çalışması enteresan değil mi?
Bizim burada söyleyeceğimiz şudur: “Türkiye, gazete manşetleri, etkili çevreler, anketler ve internet üzerinden yönetiliyor” havasından kurtulmadıkça, demokrasimiz “yarım demokrasi” olmaktan kurtulamayacaktır. Dışarıdaki imajımız da düzgün olmayacaktır. Büyük ülke olmanın yolu ise, demokrasiyi güçlendirmekten geçer…
Bu senaryoların örneklerini geçmişte çok gördük. Bölücü başını paketleyerek Türkiye’ye getirtip, “Öcalan’ı asacağız” dedirtilerek MHP ve DSP iktidar yapılmadı mı? Peki ne oldu? Öcalan’ı asamadılar ve yüzde 1’lere düştüler. AKP iktidarı 28 Şubat’tan sonra yazılan senaryoya göre bu kadar oy almadı mı? Bu tarihte, bildirilerle yıpratılan hükümet yıkılıp, değişik formüllerle hükümetler kurduruldu, öyle bir hava oluşturuldu ki, Refahyol’u oluşturan partiler ve Meclis’teki diğer partiler baraj altına itildi. Ve bundan kârlı çıkan AKP ve CHP olmadı mı?
Yani, senaryo bir yere kadar etkili oluyor, ondan sonrası da son yıllardaki karışıklıklar gibi oluyor. Bundan da demokrasi zarar görüyor.
Seçim sürecine girilmesinde yaşanan karmaşıklıklar aynen devam ederken, bir de bu dizayncılar işin içine girdiler.
Ancak asıl senaryoyu millet yazacak. Ondan sonra da herkese buna saygı göstermek kalacak…
17.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|