Yüce Allah, bir âyetinde “Âdemoğlu”na şöyle hitap etmektedir: “Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örteceğiniz ve süsleneceğiniz elbiseleri rahmetimizle inzal ettik. Biliniz ki, Takva elbisesi sizin için daha hayırlıdır. Bütün bunlar size Allah’ın rahmetinin ve hikmetinin delilleridir. Umulur ki düşünerek öğüt alırsınız.”
“Ey Âdemoğulları! Şeytan avret yerlerini açarak elbiselerini soyarak anne-babanızı cennetten çıkardığı gibi sizi de yoldan çıkarmasın. Çünkü şeytan ve kabilesini sizler göremezsiniz ama onlar sizi görürler. Şunu bilin ki biz şeytanları iman etmeyenlerin dostları yapmışızdır.”1
Yüce Allah’ın elbise nimeti:
Yüce Allah’ın nimetleri saymakla bitmez. Ancak bizim gözümüze hitap eden ve bedenlerimizi ilgilendiren nimetlerin başında yiyecek ve giyecekler gelmektedir. Yüce Allah da bize bu nimetleri hatırlattıktan sonra bizim manevî ve daha önemli ihtiyaçlarımızı buna kıyasla anlatmaktadır.
Nimetin devamı nimete şükür ve yerli yerinde kullanmakladır. Yoksa zayi olur ve elimizden çıkar. İnsanların çirkin yerlerini ve mahrem yerlerini örten güzel ve temiz elbiselerdir. Bunları rahmeti ile inzâl ettiği yağmurdan ve onun toprakla birleşmesinden çıktığı için yüce Allah bu rahmet cihetini nazara vermek için “Biz rahmetimizle inzâl ettik” buyurmaktadır.
Nimetler yerden çıkmakla beraber yüce Allah “Yerden çıkardık” ifadesi yerine o nimetin kendisinden ziyade o nimetteki rahmetiyet cihetini ve insanlara olan faydasını nazara vermek için “Biz rahmetimizle sizlere nimet olarak inzal ettik” buyurmaktadır.
Bu noktadan, elbette nimet yukarıdan aşağıyadır ve muhtaç olan insanın mertebesi aşağıdadır. Elbette in’am, ihtiyacın mâfevkindedir. Onun için, nimetin hazine-i rahmetten beşerin ihtiyacına imdat için gelmesinin hak tabiri “inzâl”dir.2 Burada yüce Allah elbisedeki nimet cihetini dikkate vermektedir. Atalarımız da bundan dolayı “Veren el, alan elden üstündür” diyerek bu gerçeği ifade etmişlerdir.
“Evet, gözsüz bir akrep ve ayaksız bir yılan gibi haşerâta mağlup olan insana bir küçük kurttan ipeği giydiren ve zehirli bir böcekten balı yediren, onun iktidarı değil, belki onun zafının semeresi olan teshir-i Rabbânî ve ikram-ı Rahmanîdir.”3
Bundan dolayı elbise giyildiği zaman Allah’a hamd ve şükretmek sünnettir. Peygamberimiz (asm), elbise giydiği zaman Allah’a hamd eder ve şöyle duâ ederdi: “Allah’ım! Sana hamd-ü senâlar olsun. Bu elbiseyi bana sen giydirdin. Bunu hayır için giymemi sağla ve bu elbisenin hayrını bana ver. Şer için giymekten ve bu elbisenin şerrinden de sana sığınıyorum, beni koru.”4
Elbisenin hayrı Allah’ın emri olan tesettürü sağlamasıdır. Tesettür farzdır ve bunu sağlayan da elbisedir. Şerri ise riya ve gösteriş için giyinmek ve bununla övünmektir. Bu da haramdır. Dolayısıyla her şeyde olduğu gibi elbisede de insanı hayra ve şerre sevk eden iki cihet vardır. Bunu dikkatlerimize sunan yüce Allah “Takva elbisesi sizin için daha hayırlıdır” buyurarak takva amacı ile giyinmemizi istemektedir.
Takva elbisesi:
Elbise insanın bedenini örter, ama takva insanı günahlardan korur. Bundan dolayı takvayı elbiseye benzeten yüce Allah takvanın insanı daha iyi koruyacağını ve daha hayırlı olduğunu ifade etmektedir. Elbiseye verdiğiniz değeri takvaya vermelisiniz diye ikaz etmektedir.
Takva, günahlardan sakınmaktır. Bediüzzaman’ın ifadesi ile “Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmektir.”5 Bu zamanda günahlar sel gibi üzerimize hücum ettiği için “Şerri def etmek menfaati celb etmekten evlâ olduğu” gerçeğinden hareketle öncelikli olarak günahlardan kaçınmak esastır. Bediüzzaman aynı konuda “Takva olan def-i mefasid ve terk-i kebair üssü’l-esas olup, büyük bir rüçhaniyet kesb etmiştir” buyurur.
“Takva elbisesi” her şeyden ziyade bizi korur. Allah’ın rahmeti bu zamanda takva ile günahlardan kaçınmakla elde edilebilir. Bizi koruyacak olan üzerimizdeki elbiseden ziyade ruhumuza ve nefsimize giydireceğimiz takva elbisesidir. Yüce Allah bu hususa bizim dikkatlerimizi çekmektedir.
Bir diğer husus da takva olan günahlardan kaçınmanın da bir nev'î Amel-i Salih olan ibadet olma hususudur. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Kastamonu Lâhikası namındaki eserinde talebelerine yazdığı (99 no’lu) mektubunda bu hususları nazara vererek ikazlarda bulunur. “Takva içinde bir nev'î amel-i salih var. Çünkü bir haramın terki vaciptir; bir vacibi işlemek çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva böyle zamanlarda, binler günahın tehâcümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkiyle yüzer vacip işlenmiş olur. Bu ehemmiyetli nokta, niyetle, takva namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla, menfî ibadetten gelen ehemmiyetli a’mal-i salihadır” der.6
Şeytan tesettürü çıkarmakla insanları yoldan çıkarır:
Yüce Allah devam eden âyette de “Ey Âdemoğulları! Şeytan avret yerlerini açarak elbiselerini soyarak anne-babanızı cennetten çıkardığı gibi sizi de yoldan çıkarmasın. Çünkü şeytan ve kabilesini sizler göremezsiniz ama onlar sizi görürler. Şunu bilin ki biz şeytanları iman etmeyenlerin dostları yapmışızdır” buyurmaktadır.
Âdem’in (as) cennetten çıkarılmasının sebebi yasak edilen ağacın meyvesini yedikten sonra elbiselerini çıkarmalarıdır. Kalbe vesvese veren şeytanın bu vesvesesini dinleyen nefis buna uyarak elbiselerini çıkarmakla takva ve hayâ libasını da çıkarmış olmaktadır. Bu durumda da yüce Allah’ın öfkesini çekmektedir.
Kişinin Allah’tan korkarak avretini örtmesi takvadır. Bunu açık-saçıklıkla soymak planı ve fikri öncelikle şeytanın, sonrasında ise şeytanın dostları olanların işidir.
İnsanın süsü ve ziyneti elbiseleridir. Bundan dolayı yüce Allah “Süsleneceğiniz, ziynetiniz olan elbiseleri size nimet olarak verdik” buyurur.
İnsanın elbisesi onun bir nev'î diğer varlıklara üstünlüğünü gösteren ve onların halifesi olduğunun alâmeti olan her varlığın temsilcisi olduğunu ima eden formalar olmasıdır. Nasıl ki insan yeryüzündeki çiçeklerin numunelerini kendi küçük bahçesinde toplamak ister, bir dükkâncı da malların numunelerini vitrininde teşhir eder. İnsan da tasarruf ettiği, hükmettiği münasebettar olduğu mahlûkatın nev'îlerinin numunelerini kendi elbise ve evinin ihtiyaçları halinde toplar ve gösterir.7 İnsana yüce Allah’ın elbise giydirmesinin hikmeti budur. Bundan dolayı elbise giymeyen bir nev'î hayvanata benzemiş olur.
Takva elbisesi giyen, yani Allah korkusunu kalbine yerleştiren kimselere şeytan zarar veremez. Yani kalbine vesvese vererek günah ve çirkin işlere sevk edemez. Öyle ise imanlarımızı güçlendirerek kalbimize Allah korkusu koyarak, takva elbisesi ile şeytanlardan ve şeytanlaşmış insanlardan korunabiliriz.
Güzel elbiseler nerede ve niçin giyilmelidir?
“Ey Âdemoğlu! Mescitlere vardığınız zaman ziynetlerinizi takının, güzel ve süslü elbiselerinizi giyiniz. Yiyiniz, içiniz ancak israf etmeyiniz. Allah müsrifleri sevmez.”8
Güzel giyinmek, kılık-kıyafete önem vermek Allah ve Resûlünün sevdiği, arzu ettiği ve emrettiği bir husustur. “Size örtüneceğiniz ve süsleneceğiniz elbiseleri rahmetimizden inzal ettik”9 “Mescitlere vardığınız zaman güzel elbiselerinizi giyiniz”10 emri ile de insanların arasına temiz ve süslü elbiselerle girilmesini tavsiye etmiştir.
Peygamberimiz (asm), Cuma günü mescide gitmek için ve yabancı elçileri karşılamak için özel elbise taşımış ve giymiştir.11 Bununla beraber yemede ve giymede ölçüyü de koyan yüce Allah, bu ölçüyü “israf etmeme ve israf sınırına vardırmama”12 olarak belirlemiştir. Peygamberimiz (asm) Allah’ın bu emir ve yasağını “Yiyiniz, içiniz, giyininiz, tasadduk ediniz fakat israf ve kibre dalmayınız”13 meâlindeki hadisi ile açıklamıştır.
İmam-ı Malik Hazretleri çok güzel ve temiz giyinirdi. Neden böyle yaptığını soranlara da “Allah’ın kulları için çıkarttığı ziynetleri kim haram kılmıştır?”14 âyetini okuyarak cevap verirdi.
Yüce Allah mü’mini aziz kılmış15 ve izzetini korumasını istemiştir. Mü’minin izzetini koruması ise bedenini güzel elbiselerle örterek iffetini ve hayâsını gösterdiği gibi, takva ile günahlardan kaçması şeklindedir. Allah’ın kendisine verdiği nimetlerin de eserini göstererek “Tahdis-i Nimet” nev'înden hem şükretmesi, hem de bunun ile Allah’ın nimetlerini takdir etmesi mü’minin en önemli özelliklerinden birisidir. Bundan dolayı Peygamberimiz (asm) saçı-başı dağınık bir sahabeye “Madem Allah sana mal vermiş, o halde Allah’ın nimetini üzerinde göstermelisin. Allah, nimetini, kulun üzerinde görmesinden memnun ve razı olur”16 buyurmuşlardır.
Dipnotlar:
1- Â’raf, 7:26–27
2- Bediüzzaman, Lem’alar, (2005-İstanbul) s. 615
3- Bediüzzaman, Sözler, (2004-İstanbul) s. 524–525
4- Ebu Davud, Libas, 1; Timizi, Libas, 28; Müsned-i Ahmed, 3:30,50
5- Bediüzzaman, Kastamonu Lâhikası, (2006-İstanbul) s. 205
6- Kastamonu Lâhikası, 206
7- Mektubat, 654
8- Meryem, 19:83
9- A’raf, 7:226
10- A’raf, 7:31
11- Müslim, Sahih, Kitab-ı Libas, 2, 10
12- A’raf, 7:31
13- Buhari, Sahih, Kitab-ı Libas, 1; Zemahşeri, Keşşaf, 2:79
14- A’raf, 7:32
15- Münafıkun, 63:8
16- Nesai, Sünen, Kitab-ı Ziynet, 1
16.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|