Tarihte iz bırakan eserlere imza atan Mimar Sinan’ın meslekî ‘büyüklüğü’nü dost-düşman herkes kabul ediyor. Öyle ki, Avrupalı bazı mimarlar, Sinan’ın san'at anlayışından çok istifade ettiklerini dahi itiraf ediyorlar.
“Türkiye gündemi terör hadiseleri ve seçim tartışmalarıyla kavrulurken, merhum Mimar Sinan konusu da nereden çıktı?” diyenler olabilir. Böyle düşünenler varsa haklıdırlar. Ancak terör de devam etse, seçim tartışmaları da yaşansa; neticede hayat devam ediyor. Hem seçim, geçim ve terör konusunda neredeyse söylenecek söz kalmadı. Bu bakımdan, ‘kalıcı gündem’lere dönmekte de fayda var.
Eksik olmakla beraber, merhum Mimar Sinan hakkında ‘ders kitapları’nda olumlu şeyler okuduk. Osmanlı tarihinde yaşanan hadiselere umumiyetle ‘ters’ bakan ‘resmî tarih anlayışı’nın büyük mimar Sinan’a ‘olumlu’ bakması, onu övmesi her zaman dikkatimizi çekmiştir. Yanlış anlaşılmasın; “Sinan niçin övülmüş?” demiyoruz. Tam aksine, “Niçin diğer tarihî şahsiyetler karalanmıştır?” sorusunu hatırlatıyoruz.
“Osmanlı Mimarisi” adlı bir kitap yazan (Yapı-Endüstri Merkezi Yayınları) Prof. Doğan Kuban da Mimar Sinan’la ilgili olarak şu tesbitlerde bulunmuş: “Osmanlı’nın klasikleşmesi ve dünya çapında yer kazanmasıysa Sinan ile başlamıştır. Sinan gerçekten büyük bir san'atçı. Selimiye hiçbir İslâm yapısına benzemez, hiçbir Avrupa yapısına da benzemez. Gerçekten özgün, tek kubbeli bir konsept üzerine bir başyapıttır. Dünyanın endüstri döneminden önce yarattığı yapı teknikleri çok sınırlı. Taş var, tonoz var, tuğla var vs. geometri üzerine kurulan varyasyonlar var. O çeşitlemeler içinde Roma’dan kalan tek cidarlı küresel kubbeli mekân tipinde en güzel üsluplaşma süreci belki Sinan’da başlamıyor ama bence orada bitiyor. Onu aşan başka bir şey yok. Michelangelo’nun San Pietro’sunu da bir yıl inceledim, Selimiye’yi incelediğim gibi. İkisi de tek kubbeli ama ikisi arasında ne boyutsal, ne oransal, ne de konsept olarak ilişki var.” (Radikal, 14 Haziran 2007)
Mimar Sinan, Osmanlı’nın mimarisinde bir numara olmuş, ancak Osmanlı sadece mimaride başarılı olmuş değil ki! Belli bir dönemde sadece bir konuda en önde olup, diğer konularda geride olunması pek rastlanan bir durum değil. Yani, Sinan’ın yetişmesini, onun ‘en önde’ olmasını temin eden bir sistem, bir toplum sözkonusu. Gizlenen ve yok sayılan da zaten bu değil midir?
Meselâ, Sinan’ın kendi döneminde, mesleğinin gereği olarak yaptığını, Sultan II. Abdülhamid yöneticilik noktasında yapmamış mıdır? Kişilerin hatalarının olması tabiî bir durumdur. Ancak o hataları, başarıları da örtmemelidir. Sinan’a haklı olarak gösterilen ilgi, Osmanlı’nın sosyal dokusunu oluşturan diğer ‘mimar’larından niçin esirgensin?
Tabiî ki tarihî şahsiyetlerle övünmek yetmez. Aslolan, o şahsiyetlerin bugünkü karşılıklarını yetiştirebilmektir. Bunun için de yapılması gereken ilklerden biri, tarihle barışmak ve eğitime önem vermektir.
Yeni Sinan’lar yetiştirebilmek için, önce eğitim, sonra yine eğitim!
16.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|