Şu imtihan dünyası hürriyet/demokrasi üzerine kurulmuştur. Hürriyet, imanın özelliğidir. İslâma göre, mü’min veya inkâr eden, inancında tamamen ve şahane serbesttir. Öyle ise, bu özelliğin siyasete yansıması; “hürriyet/demokrasi ve demokratları destekleme” şeklinde olmalıdır.
Bediüzzaman, 1954 yılında, “ateist, diktatör; milliyetçi/ırkçı; din adına hareket eden ve demokrat”1 olarak tasnif ettiği siyasî akımlardan, partilerden demokratları desteklemek, millet, vatan ve Kur’ân hesabına iktidara taşımak ve iktidarda tutmak gerektiğini söylemiştir. Bunda bir şüphe yoktur.
Zira, ifadeleri gayet nettir; yoruma açık değildir.
Vazifemiz ise, siyaseti dine âlet ve dost yapmak,2 demokratlara mânen ve maddeten yardımcı olmak,3 ve onlara bir dayanak noktası olmaktır.4 Bu hususta da herhangi bir tereddüt yoktur.
Diğer taraftan; siyasetçi, politikacı ve baştakilerden çok fazla bir şey beklememek, yegâne ümitleri onlara bağlamamak, hizmetleri onlara endekslememek gerektiği de şüphesizdir. Yani, iktidardakilerin hanımlarının illâ başörtülü olmaları gibi bir zorunluluk yoktur. Ki, o husustaki ölçüyü de Bediüzzaman şöyle belirlemiş: “Baştakilerin başlarında akıl, kalblerinde imân olsun yeter. O vakit işler kendi kendine düzelir.”5
Öte yandan; hürriyetçilere, demokratlara sahip çıkmak, yardımcı, destekçi olmak konusunda da bir şek yoktur. Çünkü, dine ve insanlığa hizmet, ancak hürriyet zemininde mümkün.6 Demokrasi (meşrûtiyet) için çalışmak; aynı zamanda imânın hürriyet özelliğine hizmet etmek demektir. Çünkü, insanların ortak paydası demokrasi, hürriyet olabilir.
Bununla birlikte, Kur’ân ve Sünnet’in çağımızdaki hizmet stratejisini çizen Risâle-i Nur Külliyatı’ndaki siyasî ve içtimâî ölçüleri, özellikle siyaset bilimci ve Külliyatın uzmanlarından teşekkül eden bir heyet tarafından taranarak ortaya konulmasında faydalar vardır.
Dolayısıyla, bugünkü siyasî tablodaki belirsizlik; bazı çevrelerin demokratların kimin olup-olmadığı konusundaki tereddütlerdir. Türkiye siyasî tarihini inceleyenler şu konuda müttefik:
II. Meşrûtiyet, siyasî akımların teşekkül ettiği, pekiştiği kazandır. Bütün partilerin kökleri oraya dayanır. Ve Bediüzzaman’ın tesbitiyle, “Dört parti/akım, siyasî grup ortaya çıkmış: Biri Halk Partisi (sekülarizmi, baskıyı, statükoyu temsil eder), biri Demokrat (Osmanlı Ahrar Fırkası, Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nın devamı, yâni hürriyetçi, demokrat akım, DP-AP-DYP/DP çizgisi takip ede geldi), biri Millet (Türkçüler, milliyetçilik akımı), diğeri din adına ortaya çıkıp ‘Şeriatı getireceğiz’ düşüncesinde olan MNP-MSP-RP-FP-SP çizgisi. Bu ana akımların dışında gerek darbeler, gerekse belli şartların ürünü olarak ortaya çıkan partiler (her birisi bu ana siyasî akım veya cereyanlardan birisinin türevidir), çok yaşamamıştır. İDP (İslam Demokrat Partisi), CGP, MDP, DTP, ANAP vs. Bunların tümü sönüp gitmiş. Ancak, ana akımlar, değişik isim altında da olsa, hayatiyetlerini devam ettirmişlerdir.
Burada çok oy alma, iktidar olma da kriter olmaz. Sonradan ortaya çıkmış bir partinin kökleşeceğini ve yerleşeceğini göstermez. ANAP da iki devre iktidar olmuştu. Ama, gerçek demokrat olmadığından ve ana akımlardan birisine dayanmadığından (dört eğilimli bir teşekküldü) işte o da, diğerleri gibi silindi gitti!
Demokratları tesbit etmek için şöyle bir kriter işinize yarayabilir: Siz kendinize bakınız; şartlar ne kadar değişse de, esas fikrinizi değiştirebilir misiniz? Sonradan demokrat olduğunu söyleyen yakınlarınız, komşularınızı da tahlil edin ve bir mini anket yapın: Oy verdikleri parti iktidardan düşerse veya parti dağılırsa nereye gideceklerdir? Eskiden geldikleri akıma mı, demokrat misyona mı iltihak ederler? Eğer demokrat misyonda karar kılarlar diyorsanız mesele yok; gerçekten dönüş yapıp demokratlaştılar!
Dipnotlar: 1- Emirdağ Lâhikası, s. 386.; 2- Beyanat ve Tenvirler, s. 198.; 3- A.g.e, s. 200.; 4- A.g.e, s. 202.; 5- Şuâlar, s. 380.
16.06.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|