İttihad ve Terakki Cemiyeti’nden Osmanlı aydını çok şeyler beklemiş, ama diktatörlüğe yönelince beklentileri boşa çıkarmıştı. “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” diyen, istibdatla mücadele eden; haksız davranışlarından dolayı Jön-Türkleri de her zaman ikaz eden Bediüzzaman, “Siz dîni incittiniz, gayretullaha dokundunuz, Şeriatı tezyif ettiniz; neticesi vahim olacaktır” diye onlara şiddetli muhalefet etmekten çekinmiyordu. 1
Bir kısım aydınlar İttihad ve Terakki’den koparak, çeşitli fırkalar kurar. İşte 1870’lerde başlayan İslâmcılık, 1908’lerden sonra İttihad-ı Muhammedî ile “siyasal İslâm”a, dönüştürüldü. 31 Mart Vak’ası’ndan 10 gün önce, “Hadis ehli’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki muadili, halkın fikirlerine tercüman olan ikinci bir ulema grubu, 1909’da” İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti’ni kurdu.2 Hedefi, milleti dini düşünceler etrafında toplamaktı. Bir kısım tarihçiler, İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti kurucuları arasında Bediüzzaman Said Nursî’yi de gösterir.3
Bunun gerçeği yansıtmadığını bizzat kendisi, hem o günkü Divân-ı Harb-i Örfi’de (Sıkı yönetim Mahkemesi) sözlü; hem de aynı ismi taşıyan eserinde yazılı olarak beyan etmişti: İşittim; İttihad-ı Muhammedî (asm) namıyla bir cemiyet teşekkül etmiş. Nihayet derecede korktum ki, bu mübarek ismin altında bazılarının bir yanlış hareketi meydana gelsin. Sonra işittim: Bu ism-i mübareki bazı mübarek zevât, (Süheyl Paşa ve Şeyh Sâdık gibi zatlar) daha basit ve sırf ibadete ve Sünnet-i Seniyyeye tebaiyete nakletmişler. Ve o siyasî cemiyetten alâkalarını kestiler, siyasete karışmayacaklar. Lâkin tekrar korktum, dedim: Bu isim umumun hakkıdır, tahsis ve tahdit kabul etmez.4
Din adına ortaya çıkıp mukaddes değerleri tekeline almayı tâ o zamandan tasvip etmediğini, kamuoyuna duyurmuş ve din adına “siyasî parti veya teşekkül”e meydan verilmemesi gerektiğini belirtmişti. Ancak, Bediüzzaman, İttihad-ı Muhammedî “cemiyet veya fırkasına” değil de, ismine mânâsına intisap eder. Takip edelim: O mübarek isme intisap ettim. Lâkin tarif ettiğim ve dahil olduğum ittihad-ı Muhammedînin (asm) tarifi budur ki: Şarktan garba, cenuptan şimale uzanan bir silsile-i nuranî ile merbut (nuranî zincirlerle bağlı) bir dairedir. Dahil olanlar da bu zamanda üç yüz milyondan (bugün bir buçuk milyardan) ziyadedir. Bu ittihadın birlik yönü ve irtibatı, tevhid-i İlâhîdir. Peyman ve yemini, imandır. Müntesipleri, kàlû belâdan dahil olan umum Müslümanlardır.5 Bediüzzaman, birliğin çok geniş mânâda tahakkuku için çalışmaktadır. Tekrar orijinal ifâdelerine müracaat edelim: Yoksa, sebeb-i iftirak (ayrılık sebebi) olan fırkalardan, partilerden değilim... Amma, İttihad-ı Muhammedî (asm) ki, umum mü’minlere şamildir; cemiyet ve fırka (parti) değildir.
Merkezi ve saff-ı evveli (ilk saffını, öncülerini) gaziler, şehitler, âlimler, mürşidler teşkil ediyor. Hiçbir mü’min ve fedakâr asker-zabit olsun, nefer olsun-haricinde değil ki, tâ intisaba lüzûm kalsın. Lâkin bazı hayır cemiyeti, kendine İttihad-ı Muhammedî diyebilir. Buna karışmam.6 Yâni, birisi, bu ismi veya mukaddes mefhumları suistimal ile âlet edip kullanırsa; başkasının cezalandırılamayacağını söyler.
“Umumun mukaddes malı olan” din ve mefhumların, siyasete âlet edilmesine şiddetle karşıdır. Dâireyi de gayet geniş tutarak, sâir grupları dışarıya atılmaktan kurtarmış ve onların o isime duyulacak alerjinin altında, İslâmiyete olan hücumları durdurmayı başarmıştır. Ve İttihad-ı Muhammedî ismine itiraz etmesinin iki sebebini de muğlak bırakmaz, açıklar: O ismi sınırlandırma ve tahsisten (birine özel saymaktan) halas etmek ve umum mü’minlere şâmil olduğunu ilân etmek; ta ki, tefrika düşmesin ve evham çıkmasın. Bu geçen büyük musibete (31 Mart Vak’ası’na) sebebiyet veren fırkaların iftirakının (ayrılmalarını), tevhid (birliğini temin etmekle) ile önüne set olmaktı.7 Bir yandan da, “İslâm birliğinin” hedefinin de “sevgi”, düşmanlığının da “cehalet ve zaruret ve nifaka” karşı olduğunu beyan etmiştir.8
Dipnotlar: 1. Tarihçe-i Hayatı, s. 46.; 2. Prof. Dr. Şerif Mardin, Türkiye’de Din ve Siyaset, İletişim, İst., 1998, s. 22.; 3. Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, c.12, s. 80.; 4. Divân-ı Harb-i Örfî, s. 27.; 5. age.; 6. Tarihçe, 59-60.; 7. age, s. 59.; 8. Divân-ı Harb-i Örfî, s. 6.
12.06.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|