Mustafa Sungur: Rusya’da İslâmiyet, göz kamaştırır bir hale gelmiştir
Aziz, sıddık ve mübarek kardeşlerimiz!
Dünyanın dört tarafında olduğu gibi Rusya’nın da her tarafinda iman ve İslâmiyet’e ait mühim hizmetler olagelmektedir. Bazı yerlerde tek tük ilişmeler olsa bile nihayette Risâle-i Nur’un tam bir galebesiyle hüsn-ü hâtimeler olmaktadır. Bu defa Rusya’nın Avrupa kıt’asında bir yeri olan Kaleningrad’dan müjdeli haberler almaktayız.
Bu mektubu bera-yı malûmat kardeşlerimize takdim ediyoruz...
Bu münasebetle Hz. Üstadımızın 60 sene evvel Türkiye’deki demokrat dindar milletvekillerine ikazlı beyanları var, şöyle ki:
Evet Üstad Said Nursî Hazretleri, 60 sene evvel beyan etmiş ki:
“Bu vatan ve İslâmiyetin maslahatı, her şeyden evvel dindarların serbestiyeti hakkındaki kanunun hem tâcil, hem tasdik ve hem de çabuk mekteplerde tatbik edilmesi elzemdir. Çünkü bu tasdikle Rusya’daki kırk milyona yakın Müslümanı, hem dört yüz milyon âlem-i İslâmın mânevî kuvvetini bir ihtiyat kuvveti olarak bu vatana kazandırmakla beraber, komünistin mânevî tahribatına karşı şimdiye kadar Rusun, Amerika ve İngilize karşı tecavüzünden ziyade bin senelik adavetinden dolayı en evvel bize tecavüz etmesi adavetinin muktezası iken, o tecavüzü durduran, şüphesiz hakaik-i Kur’âniye ve imaniyedir. Öyleyse, bu vatanda her şeyden evvel o acip kuvvete karşı hakaik-i Kur’âniye ve imaniyeyi bilfiil elde tutup dinsizliğin önüne kuvvetli bir sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’ânî yapılması lâzım ve elzemdir.
“Çünkü dinsizlik Rus’u, şimdiye kadar yarı Çin’i ve yarı Avrupa’yı istilâ ettiği halde, bize karşı tecavüz ettirmeyip tevkif ettiren, hakaik-i imaniye ve Kur’âniyedir. Yoksa, Rusların tahribat nev'înden mânevî kuvvetlerine karşı adliyenin binden birine maddî ceza vermesiyle; serserilere ve fakirlere, zenginlerin malını peşkeş çeken ve hevesli gençlere ehli namusun kızlarını ve ailelerini mübah kılan ve az bir zamanda Avrupa’nın yarısını elde eden bir kuvvete karşı, ancak ve ancak mânevî bombalar lâzım ki, o da hakaik-i Kur’âniye ve imaniye atom bombası olup o dehşetli solculuk cereyanını durdursun. Yoksa, adliye vasıtasıyla yüzden birine verilen maddî ceza ile bu küllî kuvvet tevkif edilmez.
“Onun için, dindar milletvekilleri bu tacili lâzım gelen hakikati tehir etmelerinden, çok defa tecrübelerle gördüğümüz gibi bu defa da küre-i hava şiddetli soğuğu ile buna itiraz ediyor.
“İki dehşetli Harb-i Umumînin neticesinde beşerde hasıl olan bir intibah-ı kavî ve beşerin tam uyanması cihetiyle, kat’iyen dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olsa, küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikate dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’ân ile bir musalâha veya tâbi olabilir. O vakit dört yüz milyon ehl-i Kur’ân’a kılıç çekemez.
“Said Nursî (r.a)”
Lillahilhamd Üstad Bediüzzaman’ın bu ikazâtından 50-60 sene sonra bugün Rusya’da İslâmiyet göz kamaştırır bir hale gelmiştir.
Risâle-i Nur’un Rusça tercümelerinin defalarca tab’ından sonra Rusya’nın her tarafında; Sibirya’da, Kazan’da, Kafkaslar’da ve Avrupa’nın her tarafında çok hayırlı hizmetler ve neşriyatlar yapılmıştır.
Üstadımız Said Nursî Hazretleri, Rusya’nın şark-ı şimalisinde Kosturma’da esaretle 2-3 sene müddetle kaldığı münasebetiyle ve istikbalde Rusya’nın İslâmiyet’e dehâlet edeceğini hissetmesiyle mektuplarında Rusya’ya dair açık beyânâtlar mevcuttur.
Harb-i Umumî musibeti münasebetiyle Kastamonu mektuplarından birisinde şöyle beyanatları vardır:
“(Gayet ehemmiyetlidir.)
“Şiddet-i şefkat ve rikkatten, bu kışın şiddetli soğuğuyla beraber manevî ve şiddetli bir soğuk ve musibet-i beşeriyeden biçarelere gelen felâketler, helâketler, sefaletler, açlıklar şiddetle rikkatime dokundu. Birden ihtar edildi ki:
“Böyle musibetlerde kâfir de olsa hakkında bir nev'î merhamet ve mükâfât vardır ki, o musibet ona nispeten çok ucuz düşer. Böyle musibet-i semaviye masumlar hakkında bir nev'î şehadet hükmüne geçiyor.
“Üç dört aydır ki, dünyanın vaziyetinden ve harbinden hiçbir haberim yokken, Avrupa’da, Rusya’daki çoluk çocuğa acıyarak tahattur ettim. O manevî ihtarın beyan ettiği taksimat bu elîm şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki:
“O musibet-i semaviyeden ve beşerin zalim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar, eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfât-ı maneviyeleri, o musibeti hiçe indirir.
“On beşinden yukarı olanlar, eğer masum ve mazlûm ise, mükâfâtı büyüktür, belki onu Cehennemden kurtarır. Çünkü ahirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (a.s.m.) bir lâkaytlık perdesi gelmiş. Ve madem ahirzamanda Hazret-i İsâ’nın (a.s.) din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa’ya (a.s.) mensup Hıristiyanların mazlûmları, çektikleri felâketler onlar hakkında bir nev'î şehadet denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zayıflar, müstebit büyük zalimlerin cebir ve şiddetleri altında musibet çekiyorlar. Elbette o musibet onlar hakkında medeniyetin sefahetinden ve küfranından ve felsefenin dalâletinden ve küfründen gelen günahlara keffaret olmakla beraber, yüz derece onlara kârdır diye hakikatten haber aldım, Cenâb-ı Erhamürrâhîmine hadsiz şükrettim. Ve o elîm elem ve şefkatten teselli buldum.
“Eğer o felâketi gören zalimler ise ve beşerin perişaniyetini ihzar eden gaddarlar ve kendi menfaati için insan âlemine ateş veren hodgâm, alçak insî şeytanlar ise, tam müstehak ve tam adalet-i Rabbaniyedir.
“Eğer o felâketi çekenler mazlûmların imdadına koşanlar ve istirahat-i beşeriye için ve esasat-ı diniyeyi ve mukaddesat-ı semaviyeyi ve hukuk-u insaniyeyi muhafaza için mücadele edenler ise, elbette o fedakârlığın manevî ve uhrevî neticesi o kadar büyüktür ki, o musibeti onlar hakkında medâr-ı şeref yapar, sevdirir.” (Kastamonu Lâhikası, s. 79-80)
Muazzez Üstadımızın bu beyanlari ikinci harb-i umumî zamanındadır. Bu beyanlardan 50-60 sene sonra Rusya’da büyük inkılâplar ve tahavvülatlar meydana gelmiş. 1990’larda komünizm yıkılmış. Bir çok devletler, istiklâllerini elde etmişler. Risâle-i Nur, ihsan-i İlâhî ile Rusya’nın büyük şehirlerinde neşredilmiş. Türkçe ve Rusça neşriyat, hem Rusya’nın büyük şehirlerinde, hem Sibirya’da neşredilmiş. Dershaneler açılmış. İnayet-i İlâhiye ile mühim hizmetler yapılmış.
Azerbaycan’dan hizmetleri göğüsleyebilecek kahramanlar, Rusya’nın bütün şehirlerinde neşriyata başlamışlar. Rusya’dan ayrılan Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan gibi devletlerde Kur’ân lehinde çok büyük inkişaflar vücuda gelmiş.
Üstad Bediüzzaman’ın 3 sene kadar esarettle bulunduğu Kosturma gibi belki 50-60 yerlerde camiler ve mescidler açılmış.
Üstadımızın buyurduğu gibi: “Kat’iyen dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olsa, küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikate dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’ân ile bir musalâha veya tâbi olabilir. O vakit dört yüz milyon ehl-i Kur’ân’a kılıç çekemez” hakikati tahakkuk etmiştir.
Bu vesileyle bütün kardeşlerimize selâm ve hürmetlerle hizmet-i diniye ve Nûriye’de muvaffakiyetler dileriz.
Aciz kardeşiniz Mustafa Sungur
|