Kaldığımız yerden, sosyal projeksiyonlar tutmaya devam edersek; 14-Projeksiyonlarımızdan biri de iletişim ve iyileştirme merkezli pozitif yaklaşım ve istifade zeminidir.
İletişimin etkileyici gücü ve bilginin casus gibi içimize nüfuz eden varlığı ve kendi kendine kalmanın verdiği ikilem ve tereddütleri doğru yönlendirmenin ve sağlıklı düşünmenin yolu, danışmaktan geçer. Bu bazen internettir, bazen ustamızdır, bazen ailemiz, bazen saygı duyduğumuz bir büyüyüğümüz, bazen bilgisinin büyüklüğüne inandığımız bilgedir ya da bize kendini öğreten kişiler, olaylar ve ortamlardır.
Her an bir iletişim halindeyiz. Bir algının tarafıyız. Bir merakın içindeyiz. Bu anlarımıza denk gelecek sağlam referanslarımızla hedeflerimizin ve amacımızın içinde kalabiliriz.
Risâle diliyle “müfritane irtibat”, müspet bir mecrada zihnimizi besleyen bilgi ve huzur kanalıdır. Aksi halde bilgi kirlenmesine maruz kalan ve zihnî fesada yol açan menfî telkinler etkili olur. Buna fırsat vermeyecek şekilde kesrette vahdeti gösterebilecek, huzur ve şevk verebilecek yakınlaştırıcı diyaloglar tesis edilmelidir.
Bu zaman ve zeminle buluşan niyet ve duâ istişareler; asrın aklına ve yeteneğine danışmaktır aynı zamanda. Kendimizi ferahlatacak ve isteğimize bağlı hususî, sorumluluklarımıza bağlı zorunlu ve görevlerimizden dolayı kaçınılmaz süreçleri kapsar. Bütün bunlar, huzur içinde ve huzura talip bir sükûnetle, ısrardan uzak bir letâfetle ve akla kapı açarken ruhu ve vicdanı incitmeyen bir kanaat beyanı ile mümkündür.
İstişare, beraberinde hareket ve tavır değişikliğini getirirse, gelişme ve büyüme yolunu açan öğrenme mektepleridir. İkaz duvarlarıdır. İltifat sahneleridir. Heyecan platformlarıdır. Zevk veren süzülmüş aklın bilgi damıtmalarıdır. Beraberliğin, sorumlulukları paylaştıran, yanlışlıkları ayrıştıran ve bütünlüğü kalbî hazzın derinliğinde muhkem kılan bir disiplindir.
Asrın istişaresi küreselleşirken, kadim medeniyetin ortakları olarak; dünya ve ahiretin varlık tablosunda iman bilimini, bilimin uzmanlıklarına ruh katan bir mânâ ile taçlandırmayı sağlayacak havayı teneffüs etmek gerekir.
Danışmak, danışılana göre anlamlanan, danışana göre değerlenen bir hayat sürekliliğidir. Ya da sürekliliğin hayat biçimidir. Mikro ölçekte bilimin erişilmezliği her gün yeni keşif yollarını açarken, olanla yetinmek ve “mevcuda iktifa”, bilineni tekrarlamak, kendini yenilememek, yeni öğrenme ve kurallara kapalı kalmak, danışma eksikliğinin çaresizlik şikâyetini ve mutsuzluğunu beraberinde getirir.
Buradaki sorumluluk, sosyal boyutta bireyi aşan amme algısı ile hareket etmek ve tezimizi ona göre delillendirmektir. Aynı zamanda tepkileri ölçme sürecinde doğrularımızı test etme imkânı verir.
Kesin olan; biz her şey değiliz ve her şeyi bilemeyiz. Sadece bazı şeyleri, uzmanlıkları ve disiplinleri, dikkatli bir tetkik, araştırıcı bir muhakkik ve analitik bir tahkikle çözebiliriz. Daha doğrusu yeni çözümlere ev ödevi alırız.
Hal böyle olunca, kurum ve kurallar zinciri içinde fikir jimnastiği yapan, araştırarak öteleyen, fotoğrafın genelini kavrayan ve ortak hareket tarzının maddî ve manevî sorumluluklarını omuzunda taşıyıp bunun istişare sistemini kuran toplumlar ve ülkeler ayakta durmaktadır.
Batı demokrasisinin çok seslilik içinde birlik, değişik kanaatler içinde uzlaşma ve farklılık içinde tahammül etme kapasitesi genişledikçe; kavrayıcı ve entegre edici büyüme stratejilerinde muvaffak oluyorlar.
Siyasetin sosyal hayata, çalışma kültürü ile kalkınma dinamiklerine ve milletin demokratik taleplerine göre yapılanma dirayetine katacağı en büyük hizmet, bunu yapabilir kılmaktır.
Sosyal konularda, birden fazla şık olabilir. Fıtratlara ve ihtiyaca göre değişen tercihler mevcuttur. Kimsenin endamı diğerine benzemez. Giydiği elbise de öyle. Bediüzzaman’ın tiyatrocu ile çitfçi benzetmesi ve bunların birisine uyan rolün diğerine ters geleceği örneği, sosyal hayatın statü ve öncelikler listesinin bünyelere göre değişeceğini göstermektedir.
Günlük süt tazeliğinde, değişken bilgilerini yenilemeyen, yeteneğin uzmanlığıyla, tekâmülün muhasebe ve murakebe kültürü ile buluşamaz. “Dûn-himmet” kalır. Kendini geliştiremez. Gayretini esir eder nefsine. Sempati ve cazibe, fikirlerin odağını koruyamaz. Sonuçta, ilgi arttırıcı bir bilgi sağanağı ve sükûnet oluşamaz.
Sosyal uzlaşma, siyasette demokratikleşme ve sivil toplum dinamiğinin güçlendirilmesi; bireyin müspet, aksiyoner ve gelişmeci tutumuna bağlıdır.
20.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|