Beş yıllık AKP iktidarında gördük ki, siyasetçiler askerlerden hâlâ çekinip korkuyor. Hatta milletvekili aday listeleri açıklanırken Yaşzede adayların elenmesi askerlerle olan ilişkilerde bu partinin tavrını belirgin bir şekilde gösteriyor. Kısaca Başbakan Erdoğan ve ekibi askerlerden çekindiğini hiç saklamıyor.
Yönetme beceri ve bilgi ister. Eğer askerlere komuta etmesini beceremezseniz, bu sefer askerler size komuta etmeye başlar.
Türk siyasî hayatına askerlerin defalarca müdahalesi ülkemizi çok kötü olarak etkilemiştir. Ekonomiden dış politikaya, AB’ye giriş sürecinden özgürlükler konusuna kadar o kadar çok kayıp yaşanmıştır ki, telâfisi için uzun yıllar geçmesi gerekmiştir. Bu arada eller aya giderken biz yaya kalmışızdır.
Hiç unutmam, Güney Kore’ye gemi almak için gitmiştim. Bu ülke son 25 yılda o kadar hızlı kalkınmıştı ki, kaybettiğimiz yılların kıymetini ancak bu şekilde fark edebilmiştim. Halbuki Kore, 25 yıl önce bizden çok gerilerde idi. Kişi başına gelirden tutun da sanayileşme bakımından daha emekleme dönemini yaşıyordu.
Asya kaplanları ile birlikte ekonomik ve sosyal alanlarda o kadar hızlı gelişmeler oldu ki biz bunları fark edemedik bile.
Gerçek irtica, yani gericilik, askerlerin siyasete müdahalesi ile olmaktadır. Yeniçeriler de “istemezük” diyerek yüzyıllarca önce isyan eder devletin altını üstüne getirirdi. Ne çare ki Türk milletinin kaderinde askerlerin müdahaleleri hep olagelmiştir. Ama atalarımızın dediği gibi bunun sebebi daima yönetmesini bilmemektendir.
Genç Osman, Lehistan (Polonya) Seferi esnasında askerlere çeki düzen vermesi gerektiğine inanmıştı. Fakat gençliği yüzünden işi beceremedi. Askerler kendisinden önce davrandı ve bir anda kendisini Yedikule Zindanlarında buluverdi. Hâlbuki Yavuz Sultan Selim, askerlerin İran Seferi esnasında isyan ettiklerini görünce, liderlik vasfını konuşturup “Savaştan korkanlar karılarının yanına dönsün, ben onlar olmadan da sefere devam edeceğim” diyerek hitabeti ile askerleri kontrol altına almasını bilmişti. Buradaki isyan hiç de küçümsenemezdi, zira Padişahın otağına kurşun güllesi atılmıştı.
Neredeyse geçen 500 yıla rağmen pek bir şey değişmedi. Askerler çoğu zaman ABD’nin etkisi ile demokrasiyi askıya aldılar. Tabî, bu esnada devleti kene gibi kemiren sivil bürokratları daima yanlarında buldular. Hatta ordu + CHP = İktidar formülü sık sık konuşula geldi.
Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, bir de bakmışız ki arpa boyu yol gitmişiz. Aynen masallardaki gibi, demokrasi yolunda da arpa boyu yol gidebildik.
Üzülerek şunu söyleyebilirim, AKP iktidarı ile arpa boyu kadar bile özgürlük, insan hakları gelişmesi olmadı. Bu iktidar döneminde demokrasi o kadar örselendi ki, 10 yılda bir olan müdahaleler ayda bire indi.
Şimdi karşımıza çıkıp konuşacaklar. Merak ediyorum ne söyleyecekler. En büyük özgürlük ihlâli olan “eğitim özgürlüğü” konusunda ne diyecekler. Başörtülü kızları “bizim yaptığımız gibi yurt dışında okutun” mu diyecekler.
Laiklik, dinsizlik gibi yorumlanır oldu. Kızlar okulda namaz kılıyor diye olay çıkarıldı. Küçük bir tepki bile gösteremeyen hükümet, din ve vicdan özgürlüğü konusunda ne yapacak? Soruyorum size?
Gören de diyecek ki, okulda uyuşturucu satılıyor veya fuhuş yapılmış. Pes doğrusu, namaz kılıyor yahu. Farzı kifaye olan namaz kılmak ne zaman suç oldu. Bu kadar korkaklık insana bir fikir, bir anlayış vermiyor mu? Söyleyeyim, tekrar AKP iktidara gelirse kazanılmış haklar daha da geriye gidecek. Bakarsınız kamusal alan diye camilerde bile başörtüsü yasağı uygulanmaya başlar. Demedi demeyin…
20.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|