Gündem: siyaset
Kim, nerede, hangi şartlarda, nasıl yaşıyor olursa olsun; son günlerde normal olarak konuşulan tek gündem, siyaset. Köyde, şehirde, işyerinde, otobüste, evde, okulda hazır konuşma malzemesi siyaset.
Gerçi artık konuşmaların da neredeyse bir hükmü kalmıyor gibi. Milletin konuşmasını beğenmeyen bir takım odaklar, kendileri konuşmayı yeğliyorlar. On yıllardır hiç değilse görüntüde savunulan demokrasi, ilk kez bu kadar zor durumda bırakıyor zorbaları. Ama havayı ne kadar bulandırırlarsa bulandırsınlar, millet karamsar bir tablo da çizmiyor. Bu, demokrasinin uyandırdığı insanlardaki olumlu etkilerinden en önemlisi. Bir de siyasî kanat şu demokrasi denen düşünceye inanabilse ve uygulayabilse, vatandaş dünden hazır. Vatandaşın demokrasi hevesini, iktidar kursağında bırakıyor. Kuyruğuna dokununca da, neden halk tepki göstermiyor diye dert yanıyor. Bu çelişki pek anlaşılır değil. Demokrasi herkes için lâzım bir nimettir.
Tabiî siyaset konuşulurken kimse prensip derdi taşımıyor, herkes kendi çıkarına uyan yoruma destek veriyor. Yani destekler kişisel menfaatten öteye gidemiyor. Siyasetin yönünü değiştiren gezen oylar, onun için her an her şeyi yapabiliyor.
Prensip bazında bakmayınca işler birbirine karışıyor. Güncel yorumların sıkıntısı içerisinde insanlar kafayı dağıtıyorlar. Oysaki prensip, daha uzun ömürlü ve daha tutarlı sonuçlar içeriyor. Prensip dünü içine aldığı gibi, yarına da bu çerçevede projektör görevi üstleniyor.
Yıllardır görüşmediğimiz hekim dost telefonda. Hal hatır faslından sonra beklendiği gibi konu geldi siyasete dayandı. Tabiî bir şey sormaya gerek yok, zaten her şeyi bir güzel anlatıyor. Demediğini, etmediğini bırakmıyor. Ve tam da konunun uzmanı gibi konuşuyor. Öyle ki, gören, hükümet yetkilileri yarın yapacakları işleri kendisine soruyor zannedecek. Yapılması gerekenleri bir güzel sıralıyor. Hatta desteklenmesi gereken partiyi, neden desteklenmesi gerektiğini bir güzel izah ediyor. Kimin daha demokrat olduğuna çoktan karar verilmiş bile.
Epey bir brifingden sonra, konuyu fazla uzattığını düşünerek, ‘Siz bu konuda ne düşüyorsunuz?’ demeden geçemedi.
Bu kadar bir brifing ardından, kim ne diyebilir ki.
Sadece, ‘Hayırlı olsun.’ dedim. Bu da onu rahatsız etmiş olmalı ki, ‘Yani bütün bu olup bitenler karşısında senin de diyeceğin bir şeyler yok mu?’ diyor dost.
‘Size ne denilebilir ki efendim! Siz zaten kararınızı vermişsiniz. Hayırlı olsun.’ dedim ve kapattık.
Dün siyasetten kaçanlar, bu gün
tam siyasetin ortasındalar
Bu kıymetli dost, bir zamanlar beni, ‘siz siyasetle çok ilgileniyorsunuz’ diye tenkitler ederdi. Biz de pek bir değişiklik yok, ama o aktif siyasetin orta yerine düşmüş. Şimdi yenice öğrendim ki, bir yakını -düşüncesiyle alâkasız bir partiden- siyasete atılmış da, ilgisi-alâkası ondanmış. Ne diyelim, ifrat tefriti, tefrit ifratı doğuruyor.
İnsan bir cümle kurarken, kurduğu cümlenin kendisini nasıl gösterdiğine de bir dikkat etmeli. Siyasette ölçü, bu gün hangi noktada olduğunuza bakmıyor. Dün ile bugün arasındaki durduğunuz yerin ne kadar farklılaştığına bakıyor.
Siyaset ile ilgili bahisler şimdi okunmalıdır
Gençler, ‘Hocam, bu siyasî partilerle ilgili ne düşünüyorsun?’ diyorlar. Ben de, açıyorum kitaplardan ilgili bahisleri okuyorum. ‘Sorusu olan var mı?’ diyorum. Hiç soru yok. Yani satırların samimiyetine inanan için hiç kafa karışıklığına sebep olan bir şey yok ortada.
Yine geçenlerde bir nur dersinde okunan mektup siyasî bir tahlili içeriyordu. Dinleyenlerden birisi, ‘Efendim, siyasete girmeyelim lütfen.’ diyor. ‘Hayır efendim’ diyorum, ‘Şimdi siyaset derslerini okumanın tam zamanıdır. Her şeyin bir mevsimi vardır, şimdi de siyasetin mevsimidir.’ dedim, çoğunluk kabul etti ve dersimizi tamamladık. Risâle-i Nurlar prensip ortaya koymaktadır. Bir parti adı vermeye bile hiç gerek yok. Bu prensiplere hangi parti uyuyorsa, ibre onu gösteriyor demektir.
Yani ‘Siyasete pek bulaşmayalım’ diyenlere bakıyorsunuz, öyle içten içe bir siyaset yürütüyorlar ki, sormayın gitsin. Aslında o şunu söylüyor, ‘Siyaseti siz yapmayın, ben yapayım.’
Aynı hedefe doğru gidenlerin, aynı
yönde kürek çekme zorunluluğu var
Yine bir dostla konuşuyoruz. Nereye oy vereceğimizi soruyor. Ona diyorum ki, ‘Elbette bu konuda benim de şahsi görüş ve düşüncelerim var. Ama bir camia insanı olarak ben bu konuda, kendi şahsi görüşlerimden ziyade, camiamın ne dediğini dikkate alırım. Zaten benim görüşüm ile camiamın görüşünde bir zıtlaşma olmaz. Çünkü ortak ideal içerisinden bulunan insanların, ortak hareket etme mecburiyeti bulunmalıdır.’, ‘Aynı yöne gidenlerin, aynı yönde kürek çekme mecburiyeti var.’ diyorum.
Ama tabiî yaşanan hayat siyasetten de ibaret değildir.
Desteklediğimiz parti iktidara gelse…
Gençlere şunu söyledim, ‘Eğer şimdi bizim desteklediğimiz parti ciddî bir yüzdeyle iktidara gelse, ne yaparız biliyor musunuz?
Tabiî gençler hevesle ve heyecanla ne yapacağımızı çoktan düşünmeye başladılar ve merak etmeye başladılar bile. Hatta hemen yoruma başlayanlar bile oldu.
Evet, desteklediğimiz parti tek başına iktidara gelse; liseli ve üniversiteli yirmi tane genç olarak, yine Risâle-i Nur derslerimizi yapıp, çiğköftemizi yoğurup, bir güzel yeme faslından sonra, ardından da haftalık abone olduğumuz halı sahamızda maçlara aynen devam edeceğiz.
Bizim siyasetimiz, bir gencin daha imanının inkişafına veya imana kavuşmasına hizmet etmektir. En yüksek siyaset de budur. Çünkü diğerleri bu gün var, yarın yoktur.
Tabiî gençler şaşırdı. Onlara dedim ki, ‘Bizim işimiz siyaset değildir, ancak Risale-i Nurların da siyasete bakan mevzularını bilmek ve ona uygun adım atmak durumundayız. Bunu da bireysel olarak değil, cemaat olarak düşünmek ve ele alarak yapabiliriz.’
Nasıl ki, ahirete iman konusunda birbirimizi uyarıyor ve ölçülü yaşamaya çağırıyorsak; aynı derecede siyasete ilgi ve alaka konusunda da ölçülü olmaya, tutarlı davranmaya ve ifrat ve tefritten kaçınmaya özen göstermeliyiz.
Bediüzzaman’da ölçü var
Dikkat edin, ‘Aman siyaset yapmayalım’ diyenler, en fazla siyasetin içindeki kişilerdir. Fiilen içinde olmasalar bile niyeten, kalben, fikren içindeler. Risâle-i Nurlardan siyasetle ilgili bahisler okunduğunda, ‘Niye bunları okuyorsun?’ diyenler, siyaseten ferdi olarak kararını vermiş kişilerdir. Ferdi kararını çoktan verenler de kalkıp kitap okuma ihtiyacı hissetmiyorlar. Çünkü ola ki verdiği karara uygun olmayan bir takım cümlelerle karşılaşabilir.
Oysaki Bediüzzaman’ın ölçüler içeren eserleri okunsa, çok ciddî şekilde; siyasetin niçin varolduğu, niçin belirli bir fikriyatın desteklenmek zorunda olduğu, desteklenen siyasetçilerden de nelerin beklendiği çok açık bir şekilde görülecektir. Burada kişisel menfaat ve ilişkiler değil, Kur’ân hesabına ve menfaatine yaklaşımlar dikkatleri çekecektir.
İstişare gibi bir nokta-i istinat varken, ondan çıkan sonuca rağmen, ‘Ben böyle düşünüyorum, ben şöyle düşünüyorum.’ gibi cümleler kurmak, şahs-ı manevinin sarsılmaz gücüne inanmamaktır. Başı öne eğilecekler birlikteliği terk edenler olacaktır.
Dün bu böyle oldu, muhtemeldir ki yarın da böyle olacak.
23.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|