“Sen Allah’ı seversen / Allah seni sevmez mi?”
Bir İlâhîde geçen bu beyit, emirlerine uyup yasaklarından kaçınarak Allah’a olan sevgi ve saygısını gösteren kulu, Allah’ın da seveceğini belirten çok net ifadelerden birisi.
Bu emre uyuş ve yasaklardan kaçınmalar, kulun günahlarını silme, derece ve makamını yükseltmeye vesile olur. Kul çeşitli fırsatlarla kendini affettirir.
İnsan bu! Zaman zaman bilerek veya bilmeyerek hatalar işleyebilir, günahlara ve bunları affettirmeden de kabre girebilir. Ama o bir kısım yardımlarla kurtulur. Resûl-i Ekrem (a.s.m.), “Ümmetim, Allah’ın rahmetine ermiş bir ümmettir. Kabre günahlarıyla girerler. Fakat hayattaki mü’minlerin kendilerine yapmış olduğu istiğfarla temizlenmiş olarak çıkarlar”1 buyururken bu gerçeğe dikkat çekerler.
Evet, ümmet-i merhumedir; merhamete, affa uğrayan bir ümmettir bu ümmet. Bir kısmı daha dünyadayken affa uğrar. Bir kısmı kabirde, bir kısmı Mahşerde, bir kısmı Cehenneme de girmeden, bir kısmı da Cehennemde cezasını çektikten sonra. Zaten imanı olan kişi—zerre kadar da imanı var ve onu yitirmeden ölmüsse,—ne kadar azap görse de sonuçta Cennete girecektir.
Tabiî ki hadis-i şerifte verilen müjde farzları terk, haramlardan kaçınma konusunda vurdumduymaz kimseler için değil. Kabirde ufak tefek hataları sebebiyle affa uğrayan insanlar için söz konusu.
Peki, böyle insanlar durup dururken kabirde nasıl affa, merhamete uğramaktadırlar?
O kişi adına yapılan ibadetler, hayırlar, ruhlarına bağışlanan Kur’ânlar, Yasinler, Fatihalar, yapılan duâlar kabirde onun imdadına yetişirler.
Bunlar bir kısım kimselerin günahlarının affına vesile olduğu gibi makamı iyi olan kullara da manevî hediyeler şeklinde takdim edilirler.
Büyük Allah dostu Beşşar, vefatından sonra da diğer büyük bir Allah dostu olan Rabiatü’l-Adeviye’ye çok duâ edermiş. Bir gece rüyasında onu görmüş, yaptığı duâların nurlu tabaklarda ipek mendillere örtülü olarak kendilerine sunulduğunu, kime veya kimlere hediye edilmişse onlara takdim edildiklerini, ‘Bu falan kişinin size gönderdiği hediyedir’ denildiğini söylemiş.2
Diyelim ki siz vefat etmiş bir yakınınız, dostunuz için sevabını ona bağışlamak üzere bir hayır yaptınız, sadaka verdiniz. Bunun bir melek tarafından, “Bu sana falan dostun tarafından hediyedir” denilerek sunulacağını belirten Sevgili Peygamberimiz (asm), böylesi bir hediyeden mahrum kalan komşularının da üzüleceklerini bildirir.3
Demek kabirde de yardımlaşma devam ediyor.
Dipnotlar: 1- Feyzü’l-Kadîr, 2:185; Suyûtî, Kabir Hayatı, s. 513; 2- A.g.e., s. 513. 3- A.g.e., s. 516.
23.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|