Takva, “vikaye” kökünden gelir. Sakınmak, bir şeyi korumak ve muhafaza etmek anlamındadır. Takva sahibine “muttakî” denir. Takva, Kur’ân-ı Kerîm’de 258 defa geçer. İslam ıstılahında takva, kişinin Allah’ın himayesine sığınarak ahirette azaba ve ikaba sebep olabilecek her nevî günahlardan kaçınmasıdır. Böylece ahiret azabından ve cehennem ikabından korunmasıdır.
Takvanın kısa anlamı “Allah korkusu”nun kalplere hâkim ve hükümran olmasıdır. Ancak bu korku insanın varlıklardan korkması gibi sadece salt korkuya dayalı bir durum değildir. Allah’ın her cihette büyüklüğü ve azametini idrakten kaynaklanan haşyettir. Allah’a karşı derin bir saygının da ifadesidir. Bu bir çocuğun annesinden korkarak yine annesinin şefkatli sinesine sığınması gibi bir durumdur. Böyle bir insan Allah sevgisini kaybetmemek için Allah’ın haram kıldığı şeylerden kaçar ve emrettiği ibadetleri yerine getirmek için büyük bir şevkle koşar.
Takva günahlardan sakınmaktır. Bediüzzaman’ın ifadesi ile “Takva, menhiyâttan ve günahlardan içtinab etmektir.”1 Bu zamanda günahlar sel gibi üzerimize hücum ettiği için “Şerri def etmek menfaati celp etmekten evlâ olduğu” gerçeğinden hareketle öncelikli olarak günahlardan kaçınmak esastır. Bediüzzaman aynı konuda “Takva olan def-i mefasit ve terk-i kebâir üssü’l-esas olup, büyük bir rüçhaniyet kesb etmiştir” buyurur.
Bu zamanda haramlardan kaçmakla ancak Allah’ın rızası kazanılabilir ve din-i İslâma hizmet edilebilir. Bu bakımdan “Takva elbisesi” her şeyden ziyade bizi korur. Allah’ın rahmeti bu zamanda takva ile günahlardan kaçınmakla elde edilebilir. Bizi koruyacak olan üzerimizdeki elbiseden ziyade ruhumuza ve nefsimize giydireceğimiz takva elbisesidir. Yüce Allah bu hususa bizim dikkatlerimizi çekmektedir.
Bir diğer husus da takva olan günahlardan kaçınmanın da bir nevî Amel-i Salih olan ibadet olma hususudur. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Kastamonu Lâhikası namındaki eserinde talebelerine yazdığı 99 no’lu mektubunda bu hususları nazara vererek ikazlarda bulunur. “Takva içinde bir nevî amel-i salih var. Çünkü bir haramın terki vaciptir; bir vacibi işlemek çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva böyle zamanlarda, binler günahın tehacümümde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkiyle yüzer vacip işlenmiş olur. Bu ehemmiyetli nokta, niyetle, takva namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla, menfî ibadetten gelen ehemmiyetli a’mal-i salihadır” der.2
Kur’ân-ı Kerim’in mü’mine yüklediği rol, ideal bir ahlâkî kişiliktir ki bu “Müttakî” kelimesi ile ifade edilmiştir. Bu husus Bakara Sûresi 177. âyette açıkça görülür.
İslam’da üstünlük ölçüsü ırk, makam, zenginlik gibi dünyevî hususlar değil, sadece “takva”dır. “Sizin en hayırlınız en çok takva sahibi olandır”3 buyrulur. Bunun için “Üstünlük takva iledir” bir kural haline gelmiştir. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de “Takva sahiplerinin kurtulacağını” pek çok âyeti ile beyan buyurmuşlardır.
Peygamberimiz (asm) “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız birdir. Hepiniz Âdemdensiniz ve Âdem de topraktandır. Allah’ın yanında en üstün olanınız takvası en fazla olanınızdır. Araplarla Arap olmayanların birbirine karşı üstünlüğü ancak takva iledir”4 buyurmuşlardır.
Takvanın en üstün derecesi “İhsan Metebesi”dir. İhsan ise, Peygamberimizin (asm) buyurduğu gibi “Allah’ı görüyor gibi davranmaktır. Siz onu görmeseniz de, O Allah sizi daima görmektedir.”5
İhsan mertebesi ise imanın kâmil mertebesi olup imanın kuvveti ile kazanılan bir ruh halidir. Bu ruh hali insanı her türlü günahtan korurken salih amellerin insana sağladığı ahlâkî olgunluğu da kazandırır. Nitekim Peygamberimiz (asm) “Birbirinize haset etmeyin. Kendiniz almak istemediğiniz halde diğerini zarara sokmak için bir malı medh edip fiyatını arttırma yarışına kalkışmayın. Birbirinize buğz etmeyin. Birbirinize yüz çevirip arka dönmeyin. Sizden bazınız diğer bazınızın alışverişi üzerine alışverişe girişmesin. Ey Allah’ın kulları! Birbirinizle kardeşler olunuz. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Müslüman Müslüman’a zulmetmez. Yardıma muhtaç olduğu zaman da onu yalnız ve yardımcısız bırakmaz. Onu hor ve hakîr görmez. Takva işte budur.” Resûlullah (asm) “Takva işte budur” sözünü üç defâ tekrarlamış ve her seferinde de eli ile göğsüne işaret ederek takvanın göğüste ve kalpte olduğuna dikkat çekmişlerdir.6
Mü’minlerin birbirlerine yardımları da takva ölçüsüne göre olmalıdır. Nitekim yüce Allah “İyilik ve takvada yardımlaşın, günah ve düşmanlıkta birbirinize yardım etmeyin”7 buyurmuşlardır.
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman, Kastamonu Lahikası, (2006-İstanbul) s. 205; 2- A.g.e., 206; 3- Hucurat, 49:13; 4- Ahmed Zeki Safve, Cemheretu Hutebi'l-Arab, Mısır 1962, I: 157; Müsned-i Ahmed b. Hambel, 2:392, 442 5- Buhâri, İman, 37; 6- Müslim, Birr, 32; Tirmiz, Birr, 18; Ahmed b. Hanbel, 2: 325 7- Maide, 5:2
22.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|