Son günlerin en acı ve en acıklı olayları, teröristler ile çatışmada, ya da mayın patlaması sonucunda er, erbaş, subay ve korucuların şehit olmasıdır.
Ateş düştüğü yeri yakıyor, kavuruyor. Yıllarca da hicranı silinmiyor.
Doğuda dağlarda 1500, Kuzey Irak’ta ise 3500 terörist olduğu söyleniyor. Bu büyük bir rakamdır. Nasıl oldu da bu insanlar bu hâle geldiler?
Bunun siyasî tarihi ve sosyolojik bir çok açıklamaları yapıldı. Bu kanayan bir yara olarak kalpleri yaktı ve yakmaya devam ediyor.
Bir sonu olmalı idi bu korkunç ve diş gıcırdatıcı olayın. “Akan kanların hesabı sorulacak”, “Şehitlerin kanı yerde kalmayacak”, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez”, “Kahrolsun PKK” ve daha niceleri... İyi de, bu sözler ile her şey bitmiyor ki.
Bu olay ne bugünün işi, ne de geçmişin bir işidir.
Bu bir süreçtir.
Mevcut durumun sosyolojik ve ekonomik analizi iyi yapılmalıdır.
Ve bunu bir devlet meselesi, hatta bir insanlık meselesi haline getirmeliyiz.
Bir hiç uğruna beş bin insan neden bu maceraya sürüklenir?
Dert nedir? Derman nedir? Başı nedir? Sonu ne olacaktır?
Yetkililer bunun cevabını mutlaka vermelidir.
Otuz yıla yaklaşan bir kanlı terörün nereden beslendiğini, nasıl çalıştığını, imkânlarının nereden karşılandığını bilmek herkesin en tabiî hakkıdır.
Kuru kuruya cihangirlik, efelenmeler bir fayda vermez. Profesyonel tedbirler en iyi çaredir. Kısa süreli eğitim ile bu çetelerin üstesinden gelinemeyeceği açıktır.
21.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|