50 yıl geriye gittik... Bu ifade Filistinli müzakereci Saib Erakat’ın Gazze gelişmeleriyle ilgili yorumu. Yanlış veya doğru olduğu tartışılabilir, ama kısmî de olsa doğruluk payı var. Bu bize 28 Şubat sürecindeki bir tartışmayı hatırlattı. Doğrudan siyasetten uzak duran geleneksel İslâmî cemaatlar Refahyol denemesinin ve Erbakan hareketinin İslâmî hizmeti 50 yıl geriye götürdüğünü söylemişlerdi. Gazze ile Batı Şeria arasında irtibatın kesilmesi de Saib Erakat’a göre Filistin meselesini 50 yıl geriye götürmüştür.
Kral Hüseyin, 1988 yılında olmalı, Batı Şeria ile Doğu Şeria arasında boşanma anlamına gelen bir siyaseti yürürlüğe koymuştu: Fekkü irtibat... Yani bağlantıyı kesmek. Mısır da daha önce Gazze ile irtibatını bu şekilde kesmişti. Şimdi ise irtibatı kesme sırası Batı Şeria’ya geldi. Yani Filistin’le bağlarını önce Araplar kesti. En son Filistinliler de birbirleriyle olan bağlantılarını kestiler. Bununla birlikte Saib Arakat: “İnsanî yardımın temini ve sürdürülmesi boynumuzun borcudur. Gazze’nin can damarlarını ve beslenme damarlarını kesmeyeceğiz” diyor.
Saib Erakat ilk defa olup bitenle ilgili olarak basının karşısına çıktı ve Batı Şeria’nın ve Mahmut Abbas’ın pozisyonunu aktardı. Burada dikkati çeken birkaç ifadesi var ve ben bunları önemli buldum. Bunlardan birisi olan bitenle ilgili ‘fadihatü’l kübra’ ifadesini kullanması oldu. Yani Hamas’ın kendilerini Gazze’den atmasını büyük skandal olarak nitelendirmiştir. ‘Fadihetü’l kübra’ ifadesi bana Şerif Hüseyin ve oğulları Faysal ve diğerlerinin kalkıştığı ‘Es Sevretü’l Arabiyye el Kübra’ ifadesini hatırlattı. Büyük Arap Devrimi... Sonucu hüsran olan devrim.
Saib Erakat’ın can alıcı ifadelerinden birisi şuydu: “Biz sürekli olarak sükûneti temin etmeye ve Gazze üzerinden İsrail hedeflerine ateş açılmamasını istediğimizde sözlerimizi dinletemiyorduk. Tansiyonu düşürmeye çalıştığımızda kabul etmiyorlardı, karşı çıkıyorlardı. Şimdi ise İsrail’le başbaşa kalınca meccanen bir ateşkese/mütarekeye razı oldular...”
***
Bu tamamen doğru ve yerinde bir tespit. Kullandığı ifade ‘hüdnetü’n meccaniye’ idi. Gerçekten de öyle. En azından Mahmud Zahar İsrail’e güvence vererek bundan böyle İsrail hedeflerine Kassam füzeleri ateşlemeyeceklerini söyledi. Ama İsrail en zayıf noktasında olan Hamas’a karşı operasyonlarını sürdürüyor. Burada çok acı olan bir husus birbirlerine tahammül edemeyen tarafların İsrail’e tahammül etme zorunluluğudur. Fetih sonuna kadar Filistin’e bunca acıyı tattıran İsrail ve uluslararası camianın kucağına otururken, öbür taraftan Gazze’yi kaptıktan sonra daha da tecrit edilen Hamas karşılıksız ateşkes ile İsrail’le birlikte yaşamanın yollarını gözetiyor, arıyor. Sonuç bu mu olmalıydı? Fetih’e tahammül edemeyen Hamas İsrail’e tahammül etmek zorunda. Tersi de öyle. Hâlâ birileri mazeret arama ve bulma derdinde. Bu zihniyete yazıklar olsun.
***
Tabiî ki Bush ve ortağı Olmert ellerini ovuşturuyorlar. Bush ortağına 10 yıllık askerî yardımı onayladı. Elbette Filistinlilerin kendi kabahatlerinin yanında bir de meseleye dışarıdan parmak karıştıranlar var. Bunlar İsrail ve ABD. Carter meseleyi çok çarpıcı bir şekilde analiz ediyor. Son sıralarda ABD’nin vicdanı haline gelen Camp David’in mimarı Carter, Dublin’de basına yaptığı açıklamada: “ABD ve İsrail’in ‘El Fetih ile Hamas’ın uzlaşmasını engellemek için ellerinden gelen herşeyi yaptıklarını’ söylemiştir. Carter, ABD’nin El Fetih’i desteklemesinin ve Hamas’ın kontrolü ele geçirdiği Gazze’ye yardımları engellemesinin Filistinliler’i bölmeyi amaçlayan hatalı politikasının bir parçası olduğunu ifade ediyor. ABD’nin son zamanlarda El Fetih’e, Gazze’de Hamas’ı etkisiz hâle getirmesi için askerî yardım sağladığını da hatırlatan Carter, ancak Hamas mensuplarının sıkı bağlılıkları ve disiplinleri sayesinde El Fetih’e başarılı olma şansı vermediklerine dikkat çekiyor.
Maalesef trajik sonuç çok yönlü hataların ortak bir ürünüdür. Filistin kendi çocuklarının yöntem hatalarıyla düşmanların acımasızlığının kurbanıdır.
21.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|