AKP’nin cumhurbaşkanı seçiminde izlediği politikada oyunun son perdesi de kapandı ve gelinen nokta “sıfıra sıfır, elde var sıfır”ın da ötesinde bir fiyasko tablosu ortaya koyuyor.
Aslında 27 Nisan günü yapılan ilk tur oylamada, bu anayasaya göre yapılan üç cumhurbaşkanı seçiminde aranmayan 367 şartının dikte edilmesi ve bunun Anayasa Mahkemesi kararına bağlanması sadece AKP’yi değil, sistemin tamamını kilitledi. Temennî edelim ki, 22 Temmuz seçiminin ortaya çıkaracağı Meclis bu kilitlenmeyi çözsün. Aksi takdirde işimiz zor.
Eğer AKP, daha doğrusu Erdoğan cumhurbaşkanı adayını son iki güne kadar gizleyip ülkeyi bir emrivakiyle karşı karşıya bırakmasa ve Mecliste hiç değilse CHP dışı partilerin desteğini alarak 367 sayısını bulsa idi bu kriz olmazdı.
Erdoğan’ın ANAP’la DYP’ye yaptığı son gün ziyaretlerinde aday ismi telâffuz etmediği, hattâ destek talebinde dahi bulunmadığı ortaya çıktı.
Sonrasında da mâlûm gelişmeleri yaşadık.
AKP’nin bu süreçte kendi vahim hatalarını gizleyip örtbas ederek sorumluluğu özellikle DP ve ANAP’a yıkıp işin içinden sıyrılma manevrasına girişmesi ilk bakışta kurnazca bir politika gibi görünse de, olayın gelişme seyrine sükûnetle ve sürecin tamamını kuşatacak bir nazarla bakıldığında hadisenin rengi değişiyor.
Anlık ve duygusal tepkilerin yerini akılcı ve sağduyulu değerlendirmeler aldıkça daha salim ve isabetli neticelere varılacağı da bir vâkıa. Ve şu anda bu süreç yaşanıyor.
AKP’nin 27 Nisan’da 367 tuzağına takıldıktan sonra telâş içinde alel acele ortaya attığı anayasa paketiyle durumu düzeltme girişiminin de akamete uğrayacağı başından beri belliydi.
Bilhassa cumhurbaşkanını halka seçtirmeyi öngören değişikliğe, AKP’ye ve Meclise 367 tuzağını kuran statü ittifakı başından itibaren karşı çıktı. Sezer’den CHP’ye, Teziç’ten Kanadoğlu’na, mâlûm adresler hemen yığınak yaptılar.
Buna rağmen AKP ANAP’ın da desteğini alarak paketi Meclisten geçirip Köşke gönderdi. Ama beklendiği gibi, Sezer on beş günlük inceleme süresini sonuna kadar kullandıktan sonra paketi veto etti. Meclis yine toplanıp paketi yeniden kabul etti. Ama maddelerden birinin kabul sayısının bir oy farkla 367’nin altında kalması CHP ve Sezer’e yeni bir koz daha verdi.
Hattâ Anayasa Mahkemesinin, Sezer’ce atanmış üyelerinden biri, Cumhuriyet gazetesinde açıkça “ihsas-ı rey” anlamına gelen bir yazı yazarak, maddelerden birinin 366’da kalmasının Sezer’e yeni bir veto gerekçesi verdiğini, cumhurbaşkanını halka seçtiren maddenin de rejimi “çoğunlukçu demokrasiye kaydıracağı” için esastan iptali gerektiğini savundu. (8.6.07)
Sonuçta Sezer ikinci kez veto yoluna gitmedi, ama paketi Anayasa Mahkemesine götürdü. Mahkeme şimdi Sezer’in başvurusunu CHP’nin açtığı iptal dâvâsıyla birleştirerek görüşecek.
(Bu arada, referandum süresini kısaltan düzenlemenin yine Köşkten dönmesi de cabası.)
Ve gelinen noktada AKP, mahkemenin vereceği kararı dahi beklemeden işin peşini bırakma, yani açıkça “havlu atma” sinyalleri veriyor.
Şimdi halka gidip “Yapacaktık, yaptırmadılar” diye yakınacak, ama ne kadar inandırıcı olabilir? Zira siyasette herşey neticesiyle ölçülür.
21.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|