Ortalama dört yıl süren iki seçim devresi arasındaki her günümüzü siyaset konuşarak geçirmiyoruz.
Zira, aslî vazifemiz ve öncelikli meselemiz siyaset değil.
Dolayısıyla, siyaseten susmamız gereken zamanlarda konuşmuyoruz. Ama, konuşmamız gereken zamanda da susmuyoruz.
Aynen, şimdilerde olduğu gibi...
Çünkü, şimdi seçim dönemi ve siyaseti konuşma zamanı.
Eğer şimdi de susacak ve konuşmayacak isek, başka ne zaman konuşmalıyız.
Onun için, bizi bu noktada gereksiz yere ikaz eden dostlarımız lütfen mâzur görsünler.
Siyasetin, millet ve memleket mukadderatında önemli bir faktör olarak değer kazandığı zamanlarda suskun veya çekimser kalmayı, meslek ve meşrebimiz açısından doğru ve sağlıklı bir davranış olarak görmüyoruz.
Dolayısıyla, tıpkı 1950, 1965 ve 1977 seçimlerinde olduğu gibi, bu seçimde de Nur Talebelerinin "Demokratlara nokta–i istinat" olma yönünde âzami derecede bir gayret ve faaliyet içine girmelerini tavsiye ediyoruz.
Gönüllü olarak, teşkilâtlara uğrasınlar, adayların yanına gitsinler, onlara şevk versinler, moral versinler.
Acizâne, kendimiz de böyle yapmaktayız. Tıpkı, 1950'li yıllarda Hamza Emek Ağabeyin Emirdağ'da yaptığı gibi. Tıpkı, vaktiyle (1957) Demirci Salih'in Isparta'da yaptığı gibi. Tıpkı, 1950'den tâ hayatının sonuna (1971) kadar Zübeyir Gündüzalp'in İstanbul'da yaptığı gibi. Ve, tıpkı halen hayatta olan Selahaddin Akyıl Ağabeyimizin İzmir'de yaptığı gibi...
Evet, bizi bu fedakâr, cefakâr, ihlâslı, sadâkatli ağabeylerimizin yaptıkları ilgilendirir; başkasının yaptıkları değil.
Destek vermek, tarafgirlik değildir
Seçim sürecine girildikten sonraki "Demokratlara destek" mahiyetindeki yazılarımızı okuyarak tebrik ve duâlarını gönderen bazı okuyucularımızın, ayrıca şöyle bir suâli var: "Bu tür yazıların da 'tarafgirlik' mânâsı taşıdığını iddia edenler var. Bir de, Demokratlara destek vermeye neden bu derece ihtiyaç duymaktasınız? Bu hususları izah ederseniz memnun oluruz?"
Hemen ifade edelim ki, "Demokratlara nokta–i istinad olma" yönündeki tavsiye, bizzat Üstad Bediüzzaman'a aittir. (Emirdağ Lâhikası, s. 271)
Bizler ise, Hz. Bediüzzaman'a ait olan böyle bir tavsiyeyi emir, hatta vazife telâkki ediyoruz. Ona uymak, uyabilmek, bizim için büyük bir şereftir.
Bu noktada, başkası ne der, ne yapar, bizi yadırgar mı, yadırgamaz mı umurumuzda değil. Mühim olan, inandığımızı yapmaya çalışmaktır. Kaldı ki, bir partiye oy vermek, yahut destek vermek, gayet normal bir vatandaşlık görevidir.
Dolayısıyla, maddî ve dünyevî hiçbir menfaat beklemeksizin Demokratlara verilecek olan böyle bir desteğin "tarafgirlik marazı"yla hiç bir ilgisi yoktur ve olamaz.
Ayrıca, şunları da ifade edelim ki:
1) Biz partili değiliz ki, tarafgir olalım? Teşkilâtlarda ne bir kaydımız var, ne de bir üyelik sıfatımız.
2) Din adına siyaset yapılmasını savunmuyoruz ki, tarafgir olalım? Ayrıca, iyi adam–kötü adam tasnifini de kesinlikle parti bazında düşünmüyor ve böyle bir anlayışı kesinlikle doğru bulmuyoruz. (Kaliteli adamlar, başka partilerde de pekâlâ olabilir.)
3) Şahsî, maddî, dünyevî, siyasî hiçbir menfaatimiz yok ki, tarafgir olalım?
Evet, evet, evet... Şükürler olsun ki, tarafgirliği netice verecek ortada hiçbir sebep yok.
Onun için, içimiz rahat, vicdanımız rahat bir şekilde bildiklerimizi söylemeye, inandıklarımızı yazmaya devam ediyoruz.
* * *
Demokratları şiddetli müdafaamızın sebebi ise, gizli–açık hasımlarının şiddet–i muhalefetidir ve acımasız hücumlarıdır.
Evet, Demokratlara yönelik olarak Türkiye'de şu anda öylesine sinsî, haksız ve acımasızca bir saldırı ve aleyhte propaganda yapılıyor ki, tarihte eşine ender rastlanır cinsten.
Dahası, sâbık "dini siyasete âlet etme" damarı yeniden öylesine depreşti ki, sayısız insanın zihnini alabildiğine bulandırmış, hatta bir kısmını "istibdad–ı mânevî" altına almış durumda.
İşte, bizlerin, zihinleri istilâ eden bütün bu hücumlar karşısında nihayetsiz bir itidal ve metanetle durması ve hakikati seslendirmeye devam etmesi gerekir.
Bunlar giderse ne olur?
Bazı dostlarımızın tereddüt geçirdiği nokta şudur: İşbaşındaki iktidar partisi giderse, yerine Halkçılar gelmez mi?
Oysa durum, tam aksine... Yani, bunlar çekip gitmezse Halkçıların gelme, yahut güçlenme ihtimali daha kuvvetlidir.
Şimdiye kadar yaşanan bütün gelişmeler bu noktayı işaretliyor. İşte bakın, mevcut iktidarın hata ve zaafları sayesinde, Halkçılar son 30 senedir ilk defa bu derece güçlendi. Dahası, Halkçıların organize ettikleri mitingler sayesinde, yine meydanlar ilk defa bu derece bir kalabalığa şahit oldu.
Yani, mevcut iktidar, uykudaki bütün fitne odaklarını da kışkırtarak uyandırdı ve sonunda harekete geçmelerine sebebiyet verdi.
Azamüşşer derecesindeki bu odaklar henüz uykuda iken hiçbir varlık gösteremeyen, devlet katında hiçbir mevzi kazanamayan bu iktidar, artık bundan sonra da hiçbir varlık gösteremez.
İyisi mi, onun gitmesi, yahut düşüş trendine girmesi. Hiç şüphe edilmesin ki, Millet Partisi orijinli bu iktidar partisi düştükçe, Demokratlar kuvvet kazanacak ve iktidara namzet olacaktır. Geçmişte bunun misâlleri var.
Hâsılı, netice ne olursa olsun, bizlerin vazifesi Demokratlara istinat noktası olmaya çalışmaktır. Muvaffak edip etmemek, Cenâb–ı Hakk'ın vazifesidir. (Meşrûtiyet zamanındaki Ahrarlar, muvaffak olamadı, meselâ.) Vazife–i İlâhiyeye karışmak hakkımız değil, haddimiz değil.
22.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|