Seçimler yaklaşırken, cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşanan “belirsizlikler” artarak devam ediyor. Son aylarda sıkça sorulan “Ne olacak şimdi?” sorusunun cevabını artık kimse bilmiyor.
“Uzatmalı” Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, önce 15 günlük süreyi sonuna kadar kullanarak, cumhurbaşkanını halkın seçmesini içeren anayasa değişikliği paketini veto etti. Paket TBMM’den ikinci kez geçirilerek geri gönderildi. Sezer virgülüne dahi dokunulmayan paketi, ikinci kez yine 15 günlük süreyi son saatine kadar kullanıp, referanduma götürme kararı aldı. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’ne dâvâ açtı. (Burada şu ayrıntıyı da aktaralım. Sezer’in Meclis’e gönderdiği dosyanın üzerindeki tarih 8 Haziran, ancak Meclis’e geliş tarihi 15 Haziran olarak görünüyor. Yani, Köşk’ten 3-4 kilometre uzaklıktaki Meclis’e gelene kadar tam 7 gün geçmiş!..)
Hükümet, hem genel seçim sandığı, hem de cumhurbaşkanını halkın seçmesine ilişkin referandum sandığını 22 Temmuz’da halkın önüne koymak istiyordu. Bunu sağlayabilmek için de ayrıca referandum süresini 120 gün olarak belirlenen yasayı da değiştirerek süreyi 45 güne indiren bir yasa değişikliği yapmıştı. Söz konusu kanun değişikliği de veto edildi. AKP, şimdi bu yasayı da ikinci kez TBMM’den geçirmek zorunda, ancak bu aşamadan sonra imkânsız görünüyor.
Anayasa Mahkemesi henüz 367 kararının gerekçesini de açıklamış değil. Mahkeme, CHP’nin 27 Nisan’ın akşam saatlerinde açtığı dâvâyı üç günde karara bağlayarak, “cumhurbaşkanlığı seçiminin 1. turunda toplantı yeter sayısının 367 olması gerektiği” kararını vermiş, seçimin ilk turunu iptal etmişti. Mahkeme kararını CHP’nin başvurusundan 3-4 gün sonra, yani 1 Mayıs’ta açıklamıştı. Bu tarihin üzerinden 54 gün geçti, hâlâ gerekçe açıklanmış değil.
Hafta başında TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın basın toplantısına katılmıştım. Arınç orada bu belirsizliğe dikkat çekerek, Anayasa Mahkemesi’ne “yalvarmış” ve gerekçenin bir an önce açıklanmasını istemişti. “22 Temmuz milletvekili genel seçimlerinden sonra yeni Meclisin toplanarak Başkanlık Divanı ve Meclis Başkanlığı seçimini yapacak. O gerekçeleri bilelim ki, Meclis başkanlığı seçiminde ne yapacağız, bu karmaşa ve kaostan Türk demokrasisi nasıl kurtulacak bir an önce yararlanalım” diyerek kendine has üslûbu ile açıklamalar yaptı.
İşte, bütün bu gelişmelerden sonra “bundan sonra ne olacağı”na dair kimsenin bir bilgisi yok. Tam bir kaos ortamı gözlemleniyor. Gerçi, Anayasa Mahkemesi gerekçeyi açıklasa dahi, durumun normale döneceğini de kimse söyleyemiyor. Yani, her şey belirsiz.
İki kanunu da iptal eden Sezer, bir gazetecinin iki kez yönelttiği “Yeni Meclis’in yeni cumhurbaşkanını zamanında seçebileceğine inanıyor musunuz?” sorusuna cevap dahi vermiyor. Belki o da bilmiyor.
Türkiye’nin bu açmazdan nasıl çıkacağı konusunda kimse bir tahminde bulunamıyor. Herkes bir şeyler söylüyor, ama aslında söylenenler bir şey ifade etmiyor. Burada durumu anlatan iki gazete manşetini aktarsak durum özetlenebilir: “Ayıkla pirincin taşını”, “İpin ucu kaçmış”… Başka söze de gerek var mı?
Yeni Meclis açıldığında, Meclis Başkanı ve başkanlık divanı üyeleri nasıl seçilecek? Bunlar seçildi diyelim, peki cumhurbaşkanı hangi usullerle göre seçilecek? 11. Cumhurbaşkanını yeni Meclis mi seçecek, yoksa Ekim ayı ortalarında yapılacak referandumdan sonra halk mı seçecek? Yeni Meclis oluşacak tabloya göre cumhurbaşkanını seçemezse, 3 aylık bir sürede yeniden seçim olur mu? Sorular, sorular…
Bunca soru var, ancak kimse bu soruların cevaplarını bilmiyor. Tek bilinen 16 Mayıs’ta görev süresi dolan Sezer’in 3-4 ay daha cumhurbaşkanlığını yapacağı…
Cumhurbaşkanlığı seçimi, sürecin iyi yönetilememesi sebebiyle adeta bir kördüğüme dönüştü. Seçimler bu düğümü çözer mi? Zor görünüyor. Ama ümit ederiz ki, halkın ortaya koyacağı tablo bu zorluğu da aşar.
Ancak bütün bu karışıklıklara rağmen, demokrasi kazanmalı, Meclis ya da millet cumhurbaşkanını seçmelidir…
23.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|