“Bütün kötülüklerin anası” olan alkol ve uyuşturucularla gerektiği gibi mücadele edemediğimiz ortada. Yapılan son araştırmalara göre, alkollü içki kullanım yaşı gün geçtikçe düşüyor. Çocuklarımız ciddî tehdit altında.
Alkollü içki ve uyuşturuculara giden yol, ‘küçük’ gördüğümüz sigarayla başlıyor. Bilhassa büyüklere ‘özenti/taklit’ ile başlayan sigara kullanımının, zamanla bira ve diğer alkollü içkilere ve nihayetinde de uyuşturucu kullanımına kadar gitme ihtimali var.
Bütün bu kötülüklerle mücadele etmesi gereken medya, nedense ‘iyi’lerin değil de, ‘kötü’lerin safında yer alıyor. Bir yandan saydığımız kötü alışkanlıkları çeşitli şekillerde teşvik ediyor; öte yandan da bunları kullananların sebep olduğu hadiseleri eleştiriyor. Bu da tek başına derin bir çelişki değil mi?
Çanakkale’de yaşanan bir trafik kazası, ‘alkollü içki’nin sebep olduğu felâketleri bir defa daha gözler önüne serdi. 240 promil alkollü olan sürücü, (bir büyük şişe rakı içilmesi halinde bu derece alkollü olunuyormuş) 7 kişinin ölümüne, 40 kişinin de yaralanmasına sebep olmuş. Üstelik bu şahıs, daha önce de alkollü araç kullandığından dolayı ehliyetine 6 ay el konulmuş bir kişiymiş. Bir gazete, ilgili haberi “240 promilli canavar” manşetiyle duyurmuş. (Vatan, 22 Haziran 2007)
İyi de bu ‘manşet’, o kişiyi ya da benzer durumda olan alkol müptelalarını durdurabilir mi? Ayrıca, bu hadisede de görüldüğü gibi kişinin ehliyetine el koymak da çare olmuyor. Alkol müptelası olanlar ya ehliyetsiz araç kullanıyor, ya da el koyma süresi bitince kazalara sebebiyet veriyor.
O zaman çare, alkolün ‘haram’ olduğunu bilmek ve onu bildirmektir. Bu yapılamadığı sürece, geçici tedbirlerle ‘alkollü canavar’lara engel olmak kolay görünmüyor.
Bütün bu hadiseler yaşanırken, gazetelerde bira başta olmak üzere alkollü içki reklamlarının tam sayfa olarak yapılabilmesini anlamak mümkün değil. Bakınız, sigaranın reklamının yapılması yasak, ama ondan çok daha zararlı olduğu ayan beyan ortada olan alkollü içkilerin reklamı yapılabiliyor. Aslında bu konuda da yasak var, ama üreticiler kanundaki boşluklardan ve yönetmelik eksikliklerinden istifade ederek reklamlarını yapmaya devam ediyorlar. Meselâ, dün de bir gazetede (Hürriyet, 22 Haziran 2007) tam sayfa ‘bira’ reklâmı vardı. Bu konu ile ilgili olarak muhatap bulmakta da zorlanıyoruz. Aylar önce TBMM ‘sağlık komisyonu’ ilgililerine durum hatırlatılmış ve bu yanlışa bir son verilmesi talep edilmişti. “Tamam, hemen ilgileneceğiz” denilmiş, ancak aradan aylar geçtiği halde müsbet bir adım atılmamıştı. Bu günlerde de gündem seçim ve başka konularda kilitlendiğine göre, boşluktan istifade ile “Atı alan Üsküdar’ı geçmeyi” deneyecek...
Sigara ve alkollü içkilerle mücadeleyi görev bilen bütün kuruluşlar bir araya gelip bu yarayı tedavi etmek durumundadırlar. Sigarayla mücadele söz konusu olunca akla gelen kuruluşların başında Yeşilay geliyor. Tabiî ki Yeşilay’ın maddî imkânları böyle bir mücadeleyi tek başına götürmesine imkân tanımaz. Ama öncülük görevi yapıp, ilgili kuruluşları bir araya getirerek konunun gündeme yerleşmesi ve reklamların yasaklanması sağlanabilir. Bu arada, Yeşilay’ın maddî anlamda desteklenmesi gerektiği ortada.
Sigara, alkol ve uyuşturucu / öldürücü maddelerle mücadele, övünülecek bir durumdur. Büyük şirketlerin bu çalışmalara destek olması, onlara da prestij kazandırır. Ne edip etmeli, ‘ölüme dâvetiye’ anlamına gelen bu reklâmlar engellenmelidir.
23.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|