Önemli bir vazifeyi yüklenenlerin, bir hedefi olan insanların sürekli durum değerlendirmesi yapmalarında önemli faydalar vardır.
Kudsî bir dâvâya gönül verenlerin, hak olan bir hizmete başkoyanların, dine hizmeti gündemlerinin birinci sırasına alan hizmet ehli insanların, ciddi ve sağlıklı bir muhasebenin içinde bulunmaları gerektiğine inanıyorum şahsen.
Başkalarını değil, kendimizi hesaba çekmek, otokontrol yapmak, yüklendiğimiz ulvî hizmetlerimiz açısından önemli bir zorunluluk olsa gerek.
Bir ihsan-ı İlâhî olarak omzuma yüklenen bu şerefli ve şerefli olması nispetinde de ağır ve mesuliyetli yükün sorumluluğunu hissediyor muyum?
Ebedî hayatımı ilgilendiren ve çok ağır manevî mesuliyeti bulunan bu kudsî emaneti lâyıkıyla muhafaza edebilmeyi dert edinip, bu noktada gerekli hassasiyeti ve gayreti gösterebiliyor muyum?
Hizmet hizmet diyerek, hep başkalarının hatalarını, kusurlarını görüp onları ıslaha mı girişiyorum; yoksa hizmete kendimden başlayarak, kusur ve hatalarımı görüp onları düzeltme yoluna mı gidiyorum?
Kalıcı ve etkili bir hizmetin; müşterek okumaların yanında, hayat boyu aralıksız şahsî okumalarla mümkün olduğunu derk edip, bu konuda gerekli hassasiyeti ve gayreti gösterebiliyor muyum?
Okumadan, anlamadan ve okuduklarımı hayata geçirmeden kalıcı ve sürekli olması gereken bütün hizmetlerimin, bütün çabalarımın muvakkat ve tesirsiz olacağını bilip, bu noktada bir durum değerlendimesi yapma gereğini hissediyor muyum?
Zamanımın ne kadarını okumaya ayırıyorum? Günlük kaç sayfa okuyorum? Az bir okumanın olsa olsa ancak kendime faydası dokunacağının; başkalarına da hak ve hakikatleri tebliğ etmekle mükellef bulunduğumu göz önünde bulundurduğumda bunun tek yolunun çok okumaktan geçtiğini bilip, her gün biraz daha okumak için nefsimi ikna etme yolunda bir gayretin içine girebiliyor muyum?
Nurlardaki tavsiye ve prensiplerin ne kadarını biliyorum? Veya bunları Bediüzzaman’ın tarif ettiği şekilde anlayıp, yaşantıma geçirmede gerekli hassasiyeti gösterebiliyor muyum?
Bilhassa hizmetlerimizin ruhu ve can damarı mesabesinde olan “ihlâs” ve “uhuvvet” düsturlarına uymakta lâzım gelen titizliliği gösterebiliyor muyum? Bu noktada benimle beraber bu hizmetin içinde bulunanlara karşı çok daha dikkatli ve duyarlı olabiliyor muyum?
Küllî ve etkili bir hizmetin bu zamanda ancak cemaatle olabileceğini, bunun da ancak sağlam ve sarsılmaz bir tesanüdle sağlanabileceğini; tesanüd ve birlik-beraberlik olmadan, cemaatin olamayacağını, olsa dahi etkili ve verimli bir hizmette bulunamayacağını derk edip, ilânihaye tesanüdün devamı için lâzım gelen dikkat, hassayiyet ve fedakârlığı gösterebiliyor muyum?
Dünyaya bakan zevk ve keyiflerin, hizmetlerimizi menfî mânâda doğrudan etkilediğini; lüks bir yaşantı içinde olmanın, dünyalık meşgalelerin içinde bulunmanın bu zamanda hizmetlerimizin önündeki en tehlikeli bir durum olduğunu, bu zamanda hizmete talip olanların, normal sayılabilecek yaşantılarının ötesinde bir çok meşrû zevk ve lezzetlerinden dahi yeri geldiğinde ferâgat etmek zorunda olduklarını da ayrıca bilmekte fayda var.
Şu geçici dünya hayatının uzunca sayılabilecek bir zaman dilimini, böyle şerefli, kudsî bir dâvânın içinde geçirmenin mutluluğunu yaşarken, çoğu zaman, bu yazımda ifade etmeye çalıştığım suâller, zihnimi hep meşgul etti. İç dünyamda bu ve benzeri suallerin cevabını bulmaya çalıştım.
Bu paha biçilmez kudsî hizmetin neresindeyim? Hâl ve davranışımla âyine mi oluyorum, gölge veya perde olup zarar mı veriyorum? Kur’ân’ın işaret ettiği, İmam-ı Ali (r.a.) ve Gavs-ı Geylânî’nin (k.s.) taltif ve tebrik ettikleri, sonucunda ebedî saadetin bulunduğu böyle bir hizmetin değerine lâyık bir çabanın, bir hizmetin içinde olabiliyor muyum?
Başta müellif-i muhterem olmak üzere, bir çok hizmet ehlinin, hayatlarını ortaya koyarak, her tehlikeyi, her zahmeti, her meşakkati göze alarak, bize kadar getirdikleri bu yüce emanete sahip olup, sâlimen bizden sonraki nesillere teslim edebilecek miyim?
Zihnimi, bu ve benzeri sualler meşgul ediyor şahsen.
24.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|