“De ki: ‘Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir.’ Bir kavrayıp anlasalardı.” (Tevbe Sûresi: 81)
“Nereden biliyorsunuz?” ifadeleri yaptığımız birçok yorumdan sonra gelir. Özellikle de dinî konularda yapılan sohbetlerde bu ifade çok yer alır. İstediğiniz kadar anlatın, inanmak istemeyenin aklında “Ama nereden bileceğiz?” sorusu takılır kalır.
Cennetin çok güzel olduğunu anlatırız, nereden bildiğimiz sorulur ve bu dünyadaki gördüğümüz her şeyin bir numûne olduğunu ve bu numûnelerle Yaratıcının diğer eserlerini tanıyabileceğimizi biliriz. Zira çok güzel bir yer gördüğümüzde hemen “Cennet gibi bir yer, görmen lâzım” ifadesi dökülür dilimizden. Ki evet, dünyada olan birinin cenneti görmesi imkânsızdır. Öyleyse bu kıyası neden yaparız. Çünkü biliriz ki “gibi” bir benzetme edatıdır ve karşımızdakine anlatmak için onun aklına yakınlaşsın diye bir ifade kullanırız. Cenneti görmesek de âyet ve hâdisler ışığında aklımızın alamayacağı kadar güzel olması hasebiyle, bize göre bir yer Cennete ne kadar benzerse, o kadar güzeldir. Ve bütün güzellikler bize cennetin güzelliğinden haber verir...
Bunun yanında, Cehennem kadar sıcak ifadesi de yine sıcaklığın ne kadar yüksek olduğuna bir delildir. Zira cennet ve Cehennem fikri tam olgunlaşmamış kişiler bile “cehennem kadar sıcak yahu” sözlerini kullanmadan edemezler. Bu tâbir medyada da fazlasıyla yer buluyor. Demek ki bu gelen sıcaklıklar, bize cehennemden haber veriyor. Sahi, “Dayanılmaz sıcaklık, nasıl dayanacağız, çarşamba günü en büyük sıcaklıkla karşılaşacağız” gibi ibareler, kafamıza tokmak gibi düşüyor mu?
Haziran’ı bitirmediğimiz şu günlerde, henüz Temmuz gelmemişken, bu sıcaklık normalin üstünde iken, şunu kavramaya başladık: Bu sıcaklığa dayanamıyoruz ve ne yapacağımızı düşünüyoruz. Öyleyse asıl cevaplamamız, üstünde durmamız gereken soru şu olmalı: Cehennemin sıcağına nasıl dayanacağız?
Aslında bizler için ibret alınacak ve çok tövbe edip, ibadet edeceğimiz günler geliyor. Zira sürekli yapılan uyarılar ‘Evinizden çıkmayın’ olduğuna göre, bence evde yapmamız gereken, ibadet etmek ve sürekli imânî bahisleri okumak olmalı. Zira bu sıcaklar büyük bir imtihanı ve ders almayı gerektirdiği gibi, tefekküre davet niteliğinde kendimize gelmemiz için bir ihtar mahiyetinde.
Bence bu ihtarlar en çok gençlerde ifadesini bulmalı. Çünkü gençlikte galeyanda olan hisler ve haddini aşan nefsânî heveslerin tahriklerini, zulmünü ve tahribatını durdurup bir sınır koyabilecek yegâne düşünce, Cehennem’in varlığı düşüncesidir. Ve Cehennem endişesinin olmaması, “Güçlü; yahut galip olan, haklıdır” fikriyle güce dayalı baskıya inanan gençlerin, nefsânî heveslerinin tahrikiyle güçsüz zavallılara, kuvvetsiz âcizlere dünyayı cehenneme çevirmesine sebeptir.
Sadece gençler değil, hepimiz bu sıcaklıklarla bir kez daha ölümü hatırlayıp her an huzura vararak hesap verir durumda olabiliriz. Ve her an cennet ya da cehenneme sevk edilme ihtimaliyle karşı karşıya kalabileceğimizi bilmeliyiz. Dünya hayatında cehennem sıcaklığını hissettiğimiz şu günlerde, Cehennem azabının yakınlığını ve dehşetini her an aklında tutarak, sonsuza kadar bu azabı tatmanın korkusunu her an hissederek hareket etmesi gerekir insanoğlunun. Haber portalları ve tv kanallarının “cehennem çarşambası, Cehennem gölgesi vb.” ifadelerle, bilerek ya da bilmeyerek insanlara duyurmaları boşuna değil. Demek ki bütün sıcaklıklar, bize cehennemden haber veriyor.
Meraklısına Not:
Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbât isimli eserinde, “Cehennemin yeri, bazı rivâyatla, ‘tahte’l-arz’ (yerin altı) denilmiştir. (...) küre-i arz (dünya), hareket-i seneviyesiyle (yıllık hareketiyle), ileride mecma-ı haşir (haşir meydanı) olacak bir meydanın etrafında bir daire çiziyor. Cehennem ise, arzın o medar-ı senevîsi (yıllık yörüngesi) altındadır demektir. (...) Cehennem ikidir. Biri suğrâ (küçük), biri kübrâdır (büyüktür). İleride, suğrâ kübrâya inkılâp edeceği ve çekirdeği hükmünde olduğu gibi, ileride ondan bir menzil olur. Cehennem-i Suğrâ (Küçük Cehennem), yerin altında, yani merkezindedir. Kürenin altı, merkezidir. İlm-i tabakatü’l-arzca (Jeoloji ilmince) malûmdur ki, ekseriya her otuz üç metre hafriyatta (kazıda), bir derece-i hararet (sıcaklık) tezayüd eder (artar). Demek, merkeze kadar nısf-ı kutr-u arz (dünyanın yarı çapı), altı bin küsûr kilometre olduğundan, iki yüz bin derece-i harareti câmi, yani iki yüz defa ateş-i dünyevîden şedit ve rivayet-i hadise muvafık bir ateş bulunuyor. Şu Cehennem-i Suğrâ, Cehennem-i Kübrâya ait çok vezâifi, dünyada ve âlem-i berzahta (kabirde) görmüş ve ehâdislerle işaret edilmiştir” (1. Mektub) ifadeleriyle Cehennemin yeri ile ilgili bizlere bilgi verir.
27.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|