Bazı zamanlar dâvâmızın aslı ile ilgili olmayan sebeplerden dolayı birbirimizi kırıyor ve sadece dünya hayatı ile alâkadar bir meseleden dolayı uhrevî dâvâmıza zarar verebilecek tavırlar içine girebiliyoruz. Oysa vazifesi çok büyük insanlığı Dar’üs-Selama taşıyacak bir sefine-i Rabbaniyyenin hademeleriyiz. Bütün insanlığı kuşatan herkese yakın olan bir konumda olmamız gerekiyor. Varlığı Risâle-i Nur perspektifinden algılayan ve hayatı onunla anlamlandıran fertlerin oluşturduğu nuranî bir cemaatin mensuplarıyız. Kur’ân’da, Hazret-i Ali’nin Celcelutiye kasidesinde, Gavs-ı Azam’ın Fütûh-ul Gayb’ında işaretlerle müjdelenmiş ve istikbalde yapacakları hizmetler ve samimiyetleri, ihlâsları sebebi ile alkışlanmış bir cemaat. Dâvâsı ile bütün kâinatın alâkadar olduğu ve Hazret-i Muhammedin (asm) büyük ve yaratılışa maksat, âleme ukde-i hayat olan dâvâsını günümüze taşıyan, Üstad’ı ve bütün mensupları ile hayatî vazifeler üstlenmiş bir cemaat. İnsanlık Dar’üs-Selâm yolunda bir geminin yolcuları ve bu cemaatin mensupları da o geminin mürettebatı. Bu yüzden dâvâ büyük, vazifeler çok ve fazlası ile hassasiyet gerektiriyor.
Üstad, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin çevresinde halka olmuş bir kaç samîmî, fedakâr ve gayretli insanın çabaları ile başlayan ve günümüze kadar büyük gelişmeler kaydeden bu dâvâ aslî yönü ile ve manevî anlamı ile gerçekten çok büyük ve âlemin bütün zerrelerini, her insanı ilgilendiren bir misyon üstlenmiştir. Üstad ve sonrası çizgide tam bir gayret ve samimiyetle yeri geldiğinde canları pahasına ortaya atılmış hizmet erbabı, günümüzde sanki bir rehavet havası içine girmişlik görüntüsü arz etmektedir. Bu duruma kısmen, Risale-i Nur şahs-ı manevisini teşkil etmek üzere kaderin bir tecellisi olarak gerçekleşen şeklî ayrılıklar ve bunun oluşturduğu hafif bir karamsarlık havası yol açmakta, kısmen memleketimizde dâvânın ikbâlinin bazı gelişmelerle bağlantılı olarak algılanıp, bazı hedeflere ulaşıldığı halde aynı paralelde nuranî gelişme kaydedilmemiş olmasının verdiği hayâl kırıklığı sebep olmuş gibi gözlenmektedir. Eğer bu tesbit doğru ise, bu durumu ortaya çıkaran psikososyal sebepler ve alt yapı açısından daha pek çok sebep sıralanabilir. Fakat bana göre ortaya çıkan tabloda en kötü sonuç gaye-i hayâlin zihinlerde zayıflamış olmasıdır. Bir zamanlar hedefledikleri manevî ikbâli hayatlarının gayesi adeta nefes alışlarının sebebi olarak addeden ve bu uğurda gecelerini gündüzlerine katan, mum ışıklarında Risâle yazan, hapse girip-çıkan, işkence gören ancak bütün bunlardan sonra daha büyük şevkle hizmete sarılan insanlar bir atalet hâli yaşamaktadırlar. Maddî ve manevî bütün varlığını ortaya koyan kalpleri adeta dâvâları için atan, günlük hayatın her anında otobüste, trende, sokakta, misafirlikte insanlara dâvâsını ulaştırma telâşı içindeki insanlar gitmiş yerlerine tamamen şahsî hayatını geliştirme, mal varlığını arttırma telâşında olan kimseler gelmiş gibidir. Bunda toplumun topyekûn yaşadığı dünyevileşme sürecinin de büyük etkisi olduğunu düşünüyorum.
Geçmişte yaşanan her şey yaşanması gerektiği için yaşandı. Çünkü kaderin hükmüydü. Bunlardan Risâle-i Nur ölçüleri ile hayatını şekillendiren hiç bir ferdin âleminde ümitsizlik, şevksizlik, isteksizlik doğmamalı. Onların dâvâsı acz, fakr, şevk ve şükrü mutlak düzeyde hayata aksettirmeyi hedefleyen bir dâvâ. O dâvâda kırgınlık olmaz, küsmüşlük olmaz. Büyük bir yangından insanları kurtarmak üzere koşanların birbirlerine kızacak, küsecek vakitleri ve hâlleri olamaz. Yük ağır ve yardıma uzanan her ele ihtiyaç var ve rahmet okunmalıdır. Anlamsız çekişmelerin, lüzumsuz kırgınlıkların bir an evvel ortadan kaldırılması ve Risâle-i Nur hizmetine lâyık şevk ve gayretin, bitmek bilmez enerjinin tekrar kazanılması zamanıdır. Bu zaman artık hizmet boyutlarının Türkiye sınırlarının dışına taştığı ve dünyanın her tarafından insanların bu ulvî dâvâyı anlamaya ve hayatlarının bir parçası haline getirmeye çalıştıkları bir zamandır. Hıristiyan, Yahudi, Budist pek çok insan Risâle-i Nur’a yönelmiş ve onu kendilerine ulaştırma gayretimizin zayıflığından dolayı bizlere sitem etmektedirler.
Artık hedef çok büyümüş ve yapılması gerekenler çok artmıştır. Nur hizmeti kendisini bu dâvâya mensup hissedenlerin birincil işi olmalıdır. Hem şevkimizi arttıracak ve büyük bir enerji verecek şekilde Üstad’ın müjdelediği cennetâsâ bir baharın çiçekleri baş göstermeye ve tomurcuklanmaya başlamıştır. Gaye-i hayalimiz çok daha belirginleşmiş ve daha rahat hissedilir hâle gelmiştir. Bu yükün altından kalkabilmenin yolu sarsılmaz bir inanç, uykularımızı kaçıracak bir ümit ve tam bir dayanışma olmalıdır. Yani; ihlâs, samimiyet ve gayret. İnanın yarınlar hizmetimiz ve dâvâmız açısından çok daha güzel olacak. Bu gelişmelerde bizimde payımız olsun, gelinen noktanın mutluluğunu biz de paylaşalım istiyorsak birbirimize kenetlenmeli ve gayretimizi çok arttırmalıyız.
02.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|