AKP’li Mehmet Dülger demokratik bir ülkede tehdit belirleme işini siyasetin yapması gerektiğini, ama Başbakanın “Tehdidi Genelkurmay tayin eder” dediğini söylüyor ve Millî Güvenlik Siyaset Belgesinde Meclisin dışlanmasından duyduğu rahatsızlığı ifade ediyor.
Ne var ki, AB ile müzakerelerin başladığı bir süreçte, tehdit belirleme yetkisini—Meclisi de dışlayarak—askere havale etmekten herhangi bir rahatsızlık duymayan hükümet, işin daha farklı bir boyutunda inisiyatif aldı.
Belgeyle ilgili olarak basında çıkan haberler üzerine “Kim sızdırdı?”nın peşine düştü. Ve Dışişleri Bakanı Gül’ün Başbakan Vekili sıfatıyla başlattığı soruşturmaya, Başbakan Erdoğan da destek verdi. Her ikisi de yaptıkları açıklamalarda kurul üyelerini tenzih ederek, kuşkularını MGK bürokratlarına yönelttiler.
Ancak o günden bugüne, söz konusu soruşturmadan bir sonuç çıkıp çıkmadığına ve çıktıysa ne olduğuna dair bir mâlûmat verilmedi.
Buna mukabil, Erdoğan ve Gül’ün “sızdırma”ya karşı Kasım başında verdikleri tepkilerin üzerinden bir hafta geçmişti ki, Cumhuriyet gazetesi “İşte siyaset belgesi” manşetiyle, belgenin o zamana kadar kamuoyuna yansımamış taraflarını da yayınladı (8.11.2005).
İşin ilginç tarafı, bu yayına herhangi bir tepki gelmediği gibi, tekzipte de bulunulmadı.
Bu noktadan hareketle söz konusu yayının doğru olduğunu kabul ederek, tehdit belirleme yetkisini askere havale eden hükümetin, bunu yaparken başka hangi maddelere “evet” dediğini görelim:
* “Türkiye’nin bütünlüğünü korumanın temel yolu Atatürk milliyetçiliğidir. Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden temel unsurlar, irtica, bölücülük ve aşırı sol akımlardır.”
* “Türkiye’nin temel kuruluş ilkeleriyle hedefleri örtüşen sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkiler önem taşımaktadır.”
* “Atatürk’ün ‘Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir’ sözü temel bir ilkedir. (...) Atatürk’ün ‘Millet; dil, kültür ve ülkü birliğiyle birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasî ve sosyal bir birliktir’ sözü bugün de geçerli olan, çağımızın gereklerine yanıt veren bir yaklaşımdır.”
* “Anayasada dikkat çekilen inkılâp kanunlarının ödün vermeden uygulanması gereklidir. Din eğitimi, devletin üstlenmesi gereken bir işlev olarak devam etmelidir.”
* “Eğitimde Tevhid-i Tedrisat Kanunu temel dayanaktır. Bu ilke korunarak, ekonominin ve toplumsal gücün gerektirdiği her türlü eğitimin yapılması çağın gereğidir. Kız öğrencilerin eğitimine ayrıca önem verilmesi ve bu konudaki çabaların arttırılması gereklidir.”
Bu iktibaslardan çıkan netice şu:
Hükümet tehdit belirleme yetkisini askere devrederken, aynı zamanda Atatürk milliyetçiliğini ve Atatürk’ün dini dışlayan millet tariflerini yegâne doğru imiş gibi dayatan, inkılâp kanunlarının tavizsiz uygulanmasını isteyen, Tevhid-i Tedrisatı kendi bildiği şekilde uygulamaktan vazgeçmeyen, sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkileri “ilkeler” şartına bağlayan ve tehdit sıralamasında irticayı ilk sıraya koyan bir anlayışa da boyun eğmiş oluyor. (21.12.05)
01.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|