Dine hizmet amaçlı manevî, sivil oluşumlar olarak tarikat ve cemaatler sivil toplumun da temelini oluşturan manevî dinamikler olarak siyaset üstü bir konumda hizmetlerini devam ettirebilmeli. (...) Ancak Türkiye’deki cemaatlerin siyasetle ilişkilerine baktığımızda bu açıdan ciddî problemler yaşandığı bir vâkıa.
Ve bu sadece bugünün meselesi değil. Rejimin çekirdeğini oluşturan zihniyet, ilk gününden itibaren bazı tarikat ve cemaatleri kendi amaçları istikametinde kullanmaya çalışmış.
Tarikatların yasaklanıp tekke ve zaviyelerin kapatıldığı günlerde bile, istenen çizgiye çekilerek himayeye mazhar kılınan “müsaadeli tarikatlar”ın mevcudiyeti bunun tipik bir misali.
İhtilâl dönemlerinde birçok tarikat ve cemaatin ya tehditlerle korkutularak ya da birtakım imkânlar verilerek “hizaya sokulmaları” da.
Bu çerçevede kullanılan en etkili yöntemler, tarikat ve cemaatleri siyasîleştirmek ve/veya cazip ekonomik imkânlarla ticarîleştirmekti.
Ve maalesef her iki kanal da, rejim açısından büyük bir başarıyla işletilmek suretiyle, birçok tarikat ve cemaat dünyevîleşme tuzağına düşürülüp aslî misyonundan uzaklaştırıldı.
Ardından, uğruna kendi kimliklerini kaybettikleri maddî kazanımlar ellerinden alınmaya başlandı. Oluşturdukları ekonomik işletmeler çökertilirken, cemaat mensuplarının bağışlarıyla kurulan medya kanalları yıllarca rejimin belirlediği çizgide tepe tepe kullanıldıktan sonra Yahudi sermayesine devrediliyor.
Tarikat ve cemaatleri siyasîleştirme operasyonlarında ise “din eksenli” ya da dindar kişiliklerin önde göründüğü partiler kullanıldı ve cemaat kimlikleri bu yolla erozyona uğratıldı.
Bu noktada, 12 Eylül’den sonra kurulan ANAP hem siyasîleştirme, hem de ticarîleştirme hedefleri açısından son derece etkili oldu.
Şimdi ise benzer bir işlevi AKP üstlenmiş görünüyor ve AKP’nin iktidarda olmasını “Kemalizmin bir başarısı” saymak gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Şerif Mardin’in tesbiti ilginç ve anlamlı.
Mardin bu tesbitinin dayanaklarını açıklarken, Özal’ın uyguladığı siyasetler sonucu, cemaat bağının güç kaybettiğini de söylüyor.
Verdiği bir diğer örnek ise, Kemalizmin ümmetlikten vatandaşlığa geçirdiği “taşra”yı şirket, banka, işletme gibi konulara yönlendirmesi sonucu ortaya çıkan değişimi ifade için kullandığı “Nakşibendi banker, artık 19. yüzyılın Nakşibendisi değil” sözünde dile geliyor.
Ve Mardin “Kemalizmin hazırladığı süreç olmasaydı, AKP etkinliğini bugünkü gibi sergileyemezdi” diyor (Vatan, 30 Eylül 2003).
Bu çerçevede rejimin AKP’den beklediği önemli bir misyonu, askere yakınlığıyla bilinen M. Ali Kışlalı Radikal’de şöyle ifade ediyor:
“Cumhuriyetin kuruluşundan, Atatürkçü düşünce sisteminin uygulanmaya başlamasından bugüne, ülkede vatandaşların bir kesimi sistemin dışında kaldı. İçine çekilemedi. Şimdi AKP iktidarında akıllı bir yaklaşım bunların kazanılmasını sağlayabilir.” (20 Temmuz 2005)
AKP’nin iktidara gelmesinden sonra bu yönde uygulamaya konulan projelerin, BOP kapsamında gündeme getirilen “cemaatleri STK’laştırma” çabalarıyla eşzamanlı olarak yürütülmesi, tesadüf olmasa gerek. (16.8.05)
27.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|