Erdoğan’ın “Türkiye’de Atatürk’ten sonra lider gelmedi, ikinci lider sizsiniz” diye bağıran kişiye verdiği cevapta, “Modernleşmede en büyük liderimiz Atatürk’tür. Onu aşmanın değil, örnek almanın gayreti içindeyiz” demesi, son derece enteresan ve düşündürücü.
Aynı konuda daha önceki beyanlarında, Atatürk’e benzetilmekten ve onunla kıyaslanmaktan onur ve gurur duyduğunu söylemişti!
Erdoğan’ın yine son gezisinde söylediği sözlerden biri de şuydu: “Demokrasi de, din de araçtır. Amaç insanların mutluluğudur...”
Aslında Erdoğan bunu yeni söylüyor değil. Daha AKP’yi kurmadan, “yeni oluşum” adıyla yola çıkarken aynı şeyleri dile getirmişti.
Ve ilk—ve yegâne—tepkiyi de manşetten 13.7.2001 tarihli sayısında “Yeni oluşum nereye?” diye sorup, “FP’den kopan yeni oluşumcuların verdikleri mesajlar, bu hareketin daha yolun başında ciddî sapmalara yöneldiğini gösteriyor” diyen Yeni Asya’dan almıştı.
Söz konusu yayınında Erdoğan’ın, daha önce söylediği ve yoğun eleştiri alan “Demokrasi de araçtır” sözünü “Felsefî bir niyet taşıyordum” diye tevil etmeye çalışırken “Sistemler ve dinler de insanın mutluluğu içindir. İslâm bile amaç değil, araçtır” demesini bu sapmalara örnek gösteren Yeni Asya, bu noktadaki ısrarlı uyarılarını 3 Kasım seçimi öncesinde yayınladığı broşürde de sürdürdü.
Yeni Asya’ya göre bu söz, bir yanlışı düzelteyim derken, hiçbir dünyevî ve uhrevî hedef için araç olarak kullanılamayacak bir değer olan dinle ilgili çok daha fâhiş bir yanlışın ifadesiydi. Ve AKP’nin en önemli handikaplarından biri olan “dini dünyevîleştirme” anlayışının çok tehlikeli tezahürlerinden biriydi.
“Felsefî niyetle” de olsa bu sözü söyleyenin “siyasetçi” kimliğine sahip bir kişi olması ise, bu tehlikeyi daha ileri boyutlara taşıyordu.
Çünkü özellikle kendisi hakkında farklı sebeplerden kaynaklanan—haklı veya haksız—soru işaretleri ve kuşkular bulunan bir siyasetçinin bu tür beyanlarda bulunması, “Demokrasinin yanında dini de mi iktidar aracı olarak görüyor?” sualini de gündeme getirecekti.
Zaten uzun yıllar siyaset sahnesinde “din adına” boy gösteren bir çizgiden geliyor olması, söz konusu istifhamların en önemli sebebi.
Bunlara bir de bu beyanın getirdiği yeni tereddütler eklenmesi gayet normal bir sonuç.
Ama işin bu tarafı netice itibarıyla kendisini ilgilendiriyor. Ancak hiçbir maddî-manevî, siyasî-ticarî, dünyevî-uhrevî amaca alet edilemeyecek ve hele yerdeki siyaset oyuncaklarına tâbi kılınamayacak çok ulvî ve semavî bir hakikat olarak dinin böyle indî ve arzî yorumlara konu yapılması asla kabul edilemez.
Erdoğan’ın “araç” yorumu demokrasi ve diğer dünyevî sistemler için geçerli olabilir.
Ama insanın Yaratıcıyla irtibatını kuran manevî ve lâhutî bir rabıta olarak din bu şablona sığmayacak çok daha derin anlamlar taşır.
Bu itibarla, dini “araç” sayan bir yaklaşımla yola çıkıp, aynı anlayışı hâlâ ısrarla sürdüren bir siyasî hareketin reddedilmesi için başka hiçbir sebep olmasa, tek başına bu yetmez mi!
(13.12.05)
30.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|