Bir gazeteci yazar, “medyanın kendini toplaması için kısa süresi var” diyor.
Aksi takdirde?
“Aksi takdirde toplum kendi medyasını kuracaktır. Kuruyor da zaten.”
Örnek olarak interneti gösteriyor:
“Bakın internete, inanılmaz güzellikte yazılar, fotoğraflar yayınlanıyor.”
Tekrar ediyor:
“Toplumun bu medyayı reddetmesi çok yakındır.”
“Bu medyayı” dediği bünyede, kendisi de kalem oynatıyor.
Yazar Bekir Coşkun’dan bahsediyoruz.
Röportaj verdiği dergi ise müstehcen bir dergi (Esquire).
Yani “reddedilecek” mevkutelerden bir tanesi.
“Yazmayı bıraktıracak bir sebep” var mıdır sorusuna:
“Evet vardır. Bu son günlerde bunu ciddî olarak düşünüyorum. Türkiye’de bizim artık yazı yazmamamız gerektiğini düşünüyorum. Bizim derken? Benim kuşağımın, şu an medyayı yöneten irili ufaklı editörlerin, genel yayın yönetmenlerinin, yazarlarının, tümümüzün aslında bir kenara çekilip gitmemiz gerektiğini düşünüyorum.”
İsabet. Sorulması gereken bir soru şu:
Peki sizi orada tutan “güç” nedir?
Coşkun’un tesbitlerini aktarmaya devam edelim:
“Yıllardır yaptığımız hata yüzünden Türkiye bugün bu durumdadır. Bunda medyanın kabahati büyüktür. Payı yüzde ellinin üzerindedir. Herkes siyasetçileri suçlu gibi görür ama büyük oranda suçlu medyadır. Çünkü siyasetin bu hale gelmesinin nedenidir Türk medyası.”
“Türkiye’nin bu hale gelmesinin nedenidir. Biz kendi toplumumuza ihanet ettik.... Bir zamanlar vazgeçilmez olan Turgut Özal için sonradan tam tersini yazan da biziz... O açıdan söylüyorum. Bugünlerde çok sıkıntısını çekiyorum ve üzülüyorum. Aklıma geliyor bazen, in aşağı merdivenlere otur orada bir basın toplantısı yap, diyorum. Niye bıraktığını anlat ve çek git.”
“Ben kendimi asla ayırt etmem. Ben bu medyanın parçasıyım. Türkiye’nin en büyük gazetesinde yazıyorum. Çarkın dişlilerinden biriyim. Ben kalayım, siz gidin demem gerekirdi yoksa. Onun için ben gideyim diyorum. Kendimi suçlu gibi görmesem siz gidin ben oturmaya devam edeyim derdim.”
“Biz Hürriyet’te yazıyoruz işte. Ben, Emin Çölaşan, Tufan Türenç, Oktay Ekşi var. Türk medyasındaki en sert, en eleştiri dozu yüksek, hatta zaman zaman suç sınırına varacak yazıları yazanlar bizleriz.”
“Gazetedeki her şey aslında pazarlama taktiğidir. Bu patronla, o işe parayı yatıranla, sermayeyle ilgili bir konudur. O para kazanmak istemektedir ve bu çok doğaldır. Bu acıdır ama doğaldır.”
Coşkun’a soruyor muhabir:
“Siz dindar mısınız?”
Cevap:
“...Ben dinin gerçekten yüce bir duygu olduğunu düşünüyorum ve bu duygunun ortada kullanılmasına son derece karşıyım. Diyelim ki ben o anda içimden geldi, Allah’a yalvaracağım; birileri varsa onu gizli yapmaya çalışırım. Ortalıkta gözükmesin diye. Bunun da bilincindeyim. Ben iki yerde yazsam, dini ve o duyguyu kullanarak; okuyucunun çok artacağına inanırım ama bunu asla yapmam. Yapanlara kızdığım için de yapmam. Şimdiye kadar köşemde bir kez bile “Ben inançlıyım, ben Allah’a inanırım” demedim, asla bunlardan söz etmedim. Ama samimî sorduğunuz için, evet inançlı bir insanım. Duâlarım vardır, yalvarışım vardır, yakarışım vardır ve sığınırım.”
Coşkun’un medya ile ilgili eleştirilerini biz yıllardır yazıyoruz. Bu çarpıklıkları tekrar aktarsak, ciltler dolusu kitap tutar.
Eh, Coşkun’un bu konudaki değerlendirmesinin yorumunu siz değerli okuyucuya bırakıyoruz.
30.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|