Gerek Sırlar Dünyası, gerek Beşinci Boyut, gerekse Büyük Buluşma ve son olarak Yeşeren Düşler’de gördüm. (Stv)
Şiddet yüklü sahneler, aksiyon filmlerini aratmıyor.
Misal “Yeşeren Düşler”de, bakkaldan ekmek çalan bir çocuğu dükkân sahibi öyle bir dövüyor ki, çocuğun yüzü kan revan içinde kalıyor.
“Kötü” karakteri öne çıkarmak için sahne en ince detaylarına kadar veriliyor.
Şiddet illaki uçuşan araba, patlayan silâh veya karate sahnelerinden oluşmuyor. Bu söylediklerimiz de bir tür şiddet...
Hem, “kötü” çok kötü... İyi “çok iyi.”
Bunun arası yok mu?
Biraz karakterlere “reel” bakılsa.
SON PİŞMANLIK
Türk Sanat Müziği san'atçısı Emel Sayın, bir konser öncesi basına verdiği demeçte, hayatının en büyük hatasını söylemiş:
“Anne olmayı çok isterdim. Annelik çok özel, farklı bir duygu. San'at dünyasının ortamıyla uyuşmayan bir durum” dedi.
Görülüyor ki, sayın bir “san'atçı” olarak pişman değil.
Ama bir kadın ve anne adayı olarak çok pişman.
İnsanın “san'atı” toprağa girene kadar.
Ama “annelik” ise, geriye bıraktığı emanet.
TERÖRİST TANIMI
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ı canlı yayından izliyoruz. (SkyTürk)
O ne?
Açıklamasında şöyle diyor:
‘’Bir köyün muhtarı, imamı patlayıcı yerleştiriyorsa terörle nasıl mücadele edersiniz?’’
Büyükanıt, Eğirdir Dağ Komando Tugayı’nda düzenlediği basın toplantısında, “terörün neden bitmediği” sorusuna işte bu cevabı veriyordu.
Sözün bu kısmında:
“Bir teröristin dağda dolaşabilmesi için aşağıda en az 10 kişiye ihtiyacı vardır. Buna işbirlikçi diyoruz… Terörist ne yiyecek, ne içecek? İşte işbirlikçiler sayesinde oluyor bu. Terörle mücadelede yapılması gereken ilk şey bu işbirlikçilerin yok edilmesi.”
Bu sözlerden ne mânâ çıkar? Yorumu içinde. Ancak şunu söyleyebilirim ki, çok üzüldüm.
Devleti yönetenler, her meslek grubundan çürüklerin çıkabileceğini bizden iyi bilmeliler.
29.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|