Hiçbirimiz şu temel ölçüleri göz ardı edemeyiz: Tedavi için doktora, bir plan çizdireceğimizde mimara-mühendise; fetva isteyeceğimiz zaman müftüye gideriz. Doktora bedel mühendise giden hasta, cinnetini ilân ederek tabutunun planını çizdirir!
Herhalde Kur’ân ve Sünnet’in günümüzdeki içtimâî ve siyasî stratejisini, prensiplerini, bakış açısını, makine mühendisi, siyasetçi, parti başkanı, gazeteci ve hatta fıkıh uzmanı bir bilim adamı değil; onların en yüksek otoritesi, uzmanı müceddid ortaya koymalıdır.
Müceddid, çağın anlayış ve seviyesine göre dini yenileyen; hurafe ve yanlışları temizleyen demektir. Daha önce, müceddidle ilgili Kur’ân’daki işaret ve hadisteki haberleri delil olarak sunduğumuzdan, burada aynı konuya girmeyeceğiz.
Bediüzzaman, hem kudretli bir müfessir, hem de bir milyon 300 bin hadisi ezber bilen bir mütefekkir ve müceddiddir. Gerçi, o bu sıfatı asla kendine almaz, Risâle-i Nur’a verir.
Zaten o, şeyh, hoca, yani insan endeksli eğitim sistemini kaldırmış, “kitap, fikir” endeksli bir eğitim yapılanması öngörmüştür. Bunu yazılı olarak da belirlemiş, fiilen de göstermiştir:
Risâle-i Nur, bu zamanın bir mehdîsi ve müceddididir.1 Risâle-i Nur, bu asrı, belki gelen istikbâli tenvir edebilir bir mu’cize-i Kur’âniye olduğunu çok tecrübeler ve vâkıalar ile körlere de göstermiş.2 Risâle-i Nur, âyât-ı Kur’âniyeden tereşşuh eden bir nurdur. Menfaati şahsiye yoktur.3 Risâle-i Nur, sadece iman değil, içtimâî dersler de verir.4
Müceddidler, mütefekkirler günlük siyaset yapmazlar; asırlık Kur’ânî ve Sünnetî siyaset stratejisi belirlerler. Risâle-i Nur’da, onlarca sene sonrasının siyaset stratejisinin çizildiği şöyle ifade edilir:
“Gazetelerde neşrettiğim umum makâlâtımdaki umum hakâikta (içtimâî ve siyasî prensipler, ölçülerde) nihayet derecede musırrım (ısrarlayım). Şayet zaman-ı mâzi cânibinden, Asr-ı Saadet mahkemesinden adâletnâme-i Şeriatla dâvet olunsam; neşrettiğim hakaikı aynen ibraz edeceğim. Olsa olsa o zamanın ilcaatının modasına göre bir libas giydireceğim. Şayet müstakbel tarafından üç yüz sene sonraki tenkidât-ı ukalâ (akıllı eleştirmenler) mahkemesinden tarih celbnâmesiyle celb olunsam, yine bu hakikatları tevessü ve inbisat ile (genişletip yayarak) çatlayan bazı yerlerini yamalamakla beraber, taze olarak orada da göstereceğim.”5 Yani, ortaya koyduğu ana şablonlar değişmiyor.
Dipnotlar:
1- Barla Lâhikası, s. 103.; 2- Kastamonu Lâhikası, s. 8.; 3- Kastamonu, Lâhikası, s. 150.; 4- Hizmet Rehberi, s. 53.; 5- Beyanat ve Tenvirler, s. 22.
29.06.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|