Hürriyet, insana Allah’ın en büyük ihsanıdır. Bediüzzaman “Hürriyet Allah’ın ihsanıdır ve imanın hassâsıdır” diye “Hürriyet Fedâisi” olarak kendisini tanımlar. Bediüzzaman’ı bu açıdan “Hürriyet Kahramanı” olarak görebiliriz. “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” sözü onu anlatan en veciz bir ifadedir.
Bediüzzaman’ın takipçileri olan “Nur Talebeleri”nin bu bakımdan hürriyetçi olmamaları düşünülemez. Nur talebeleri “Ahrar” yani “Hürriyetçi” oldukları için amaçları “her nev'î istibdada” karşı hürriyetçiler ile beraber olmaktır.
Bediüzzaman’ın her nev'î ile karşı olduğu şey istibdattır. Ona göre “İstibdat tahakkümdür, muâmele-i keyfiyedir, kuvvete istinat ile cebirdir, rey-i vâhiddir, sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir zemindir, zulmün temelidir, insâniyetin mâhisidir. Sefâlet derelerinin esfel-i sâfilînine insanı tekerlendiren ve âlem-i İslâmiyeti zillet ve sefâlete düşürttüren ve ağrâz ve husûmeti uyandıran ve İslâmiyeti zehirlendiren, hattâ her şeye sirâyet ile zehrini atan, o derece ihtilâfâtı beyne’l-İslâm îkâ edip, Mûtezile, Cebriye, Mürcie gibi dalâlet fırkalarını tevlit eden, istibdattır. Evet, taklidin pederi ve istibdâd-ı siyasînin veledi olan istibdâd-ı ilmîdir ki, Cebriye, Râfıziye, Mûtezile gibi İslâmiyeti müşevveş eden fırkaları tevlit etmiştir.”1
İstibdat tahakkümdür. Başkasına baskı yapmak ve zorlamaktır. Zorlamak ve baskı yapmak ise ister iyiye, ister kötüye olsun zulümdür. Allah böyle zulümlerden münezzeh olduğu için insanı hür yaratmıştır ve hür olarak işlediği fiillerinden sorumlu tutmuştur.
İstibdat keyfî muâmeledir. “Ben böyle istiyorum ve böyle olacaktır” diyerek gerekçesiz ve sebepsiz başkasına hükmetmek istibdattır. Kuvvete dayanan ve zorlamayı netice veren her davranış istibdaddır.
İstibdat, rey-i vahiddir. “Benim görüşüm budur ve herkes bunu kabul etmelidir” demektir. Başkalarına saygı duymamanın, değer vermemenin göstergesidir. Makam, mevki, statü gibi özellikleri kullanarak astlarının görüş ve düşüncelerini almadan davranmak bir nev'î istibdattır.
Yukarıda sayılan özelliklere sahip olan istibdat, sû-i istimâlâta gayet müsait bir zemin oluşturur. Zulme kapı açar ve insanlık cevherini mahveder. Çünkü korku ve çaresizliğe dayanan, sesi çıkmayan astlar, üstlerine şirin gözükmek için riyakârlık yaparlar, kabul ediyormuş gibi davranır ama kabul etmezler, işleri savsaklar ve sonuç alacak bir gayretin içine girmezler. Bu durumda kaynaklar, insanlar ve zaman heba olur gider. Böylece gerek fertler, gerekse toplumlar sefalet derelerine yuvarlanır giderler. Geri kalmışlığımızın en büyük sebebi budur.
Her nev'î düşmanlık istibdat içinde uyanır, insanların inanç ve düşüncelerini zehirler, farklı düşünce ve inanç gruplarının oluşmasına sebebiyet verir. Taklitçiliğe yol açar. Siyasî baskıları doğurur. Bediüzzaman “ilmî istibdadın” çeşitli fırkaların doğmasına sebep olduğunu belirtir. Bu “Doğru, sadece benimkidir” anlayışı, maalesef gerçeği bulma hürriyetini kişinin elinden aldığı için çeşitli fırkaları meydana getirmektedir.
Bütün bu sebeplerden dolayıdır ki “Allah’a gerçekten kul olan bir mü’min, hiç kimsenin baskı ve tahakkümüne boyun eğmediği gibi, bir başkasına tahakküm etmeye de tenezzül etmez.” İzzet ve şerefini koruyarak hayatında hür bir şekilde yaşar.
Risâle-i Nur talebeleri, bu dersleri okudukları ve öğrendikleri için hürriyetçidirler. Gayeleri, hürriyetin her yerde hâkim olmasıdır. Bu gayelerine hizmet edenler, Nur Talebelerinin desteğini alırlar. Nitekim Bediüzzaman “Demokratlar (mesleklerince istibdada karşı oldukları için) Nurculara yardımcı hükmünde olabilirler”2 demiştir.
Bu husus önemlidir. Nur talebeleri, siyasete hürriyet ve istibdat bağlamında yaklaşırlar. İstibdada eğimli olanlara karşı hürriyete hizmet edenlere destek ve manevî güç verir, haklı mücadelelerinde haklı tarafa yardımcı olurlar. Hürriyet için mücadele edenler, aslında Nur Talebelerinin dâvâlarına destek olmuş olmaktadırlar.
Sonuç olarak, Nur talebeleri, ahrar, yani hürriyetçidirler ve hürriyetçiler Nur talebelerinin dâvâsına yardım etmektedirler. Nur talebeleri de amaçlarına hizmet eden ahrarlara, yani hürriyetçilere destek olurlar. Çünkü bu Üstad Bediüzzaman’ın siyasî mesleğidir.
Dipnotlar:
1- Münâzarât, s. 22
2- Emirdağ Lâhikası (2006-İst) s. 815
29.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|